Sitemizi kullanabilmeniz için tarayıcınızda javascriptlerin çalışmasına izin vermelisiniz.

Bulut Terimleri Sözlüğü

A

AĞ OPERASYON MERKEZİ (NOC)

Ağ Operasyon Merkezi (NOC), ağ yöneticilerinin bir veya daha fazla ağı yönettiği, kontrol ettiği ve izlediği merkezi bir konumdur. Genel işlevi çeşitli platformlar, ortamlar ve iletişim kanalları arasında optimum ağ işlemlerini sürdürmektir.

Bir ağ operasyon merkezi; elektrik kesintilerini, iletişim hattı uyarılarını ve ağları etkileyebilecek performans sorunlarını izler. Büyük ağlara sahip büyük işletmelerin yanı sıra ağ servis sağlayıcıları bir ağ operasyon merkezine, ağın veya izlenmekte olan ağların görselleştirmelerini içeren bir odaya, ağın ayrıntılı durumunun görülebildiği iş istasyonlarına ve gerekli yazılımlara sahiptir. Ağ operasyon merkezi ağ sorunlarını giderme, yazılım dağıtımı ve güncelleme, yönlendirici ve alan adı yönetimi, performans izleme ve bağlı ağlarla koordinasyon için odak noktasıdır. Ağ operasyon merkezlerindeki teknik ekipler, izledikleri ve yönettikleri uç noktaları dikkatle takip ederler, ortaya çıkan sorunları bağımsız olarak çözerler ve sorun oluşmaması için önleyici adımlar atarlar. Ağ operasyon merkezi mühendisleri ve teknisyenleri, bir müşteri ortamında altyapı sağlığı, güvenliği ve kapasitesinin izlenmesinden sorumludur. Optimum ağ performansı ve kurumsal verimlilik sağlamak için kararlar alırlar ve ayarlamalar yaparlar. Yönetim hizmeti sağlayıcısından herhangi bir eylem veya müdahale gerektiğinde, ağ operasyon merkezi teknisyenleri sorunu ciddiyet, uyarı türü ve diğer kriterlere göre sınıflandıran etiketler oluştururlar. Ağ operasyon merkezi ve yönetim hizmeti sağlayıcısı arasındaki ilişkiye bağlı olarak, teknik ekipler sorunu çözmek için birlikte çalışabilir ve gelecekteki sorunları önlemek için kök nedenini belirleyebilirler.

Ağ yönetim merkezlerinin ek yetenekleri şunlardır:

  • Uygulama yazılımı kurulumları, sorun giderme ve güncelleme
  • E-posta yönetimi hizmetleri
  • Yedekleme ve depolama yönetimi
  • Ağ keşfi ve değerlendirmeleri
  • Politika uygulaması
  • Güvenlik duvarı ve saldırı önleme sistemi izleme ve yönetimi
  • Virüsten koruma tarama ve düzeltme
  • Yama yönetimi ve güvenli adresler listesi
  • Paylaşılan tehdit analizi
  • Optimizasyon ve hizmet kalitesi raporlaması
  • Ses ve video trafik yönetimi
  • Performans raporlama ve iyileştirme önerileri

B

BAAS (HİZMET OLARAK YEDEKLEME)

Hizmet olarak yedekleme Backup as a Service (BaaS), çevrimiçi veri yedekleme sağlayıcısından yedekleme ve kurtarma hizmetleri satın almayı içeren verileri yedeklemeye yönelik bir yaklaşımdır.

BaaS, merkezi ve şirket içi bir bilgi teknolojileri departmanı ile yedekleme yapmak yerine sistemleri dış sağlayıcı tarafından yönetilen özel, genel veya karma bir buluta bağlar. BaaS sayesinde veri depolama yöneticileri, şirket dışındaki bir yerde bulunan sabit diskleri yönetme konusunda endişelenmek yerine yönetimi tedarikçiye aktarabilir. BaaS, şirketlerin yüksek düzeyde yedekleme için gereken kaynaklardan yoksun olduğunda kullanılabilir. BaaS, bir kesinti veya arıza durumunda verinin erişilebilir olmasını veya uzak bir yerden kurtarılmasını da sağlayabilir.

BELLEK

Bellek, bilgisayar sistemindeki dahili depolama alanlarıdır. Bilgisayar belleği, RAM (rasgele erişim belleği) veya kalıcı olarak ROM (salt okunur bellek) gibi bilgileri geçici olarak depolayabilen herhangi bir fiziksel aygıttır. Bazı bilgisayarlar ayrıca fiziksel belleği sabit diske genişleten sanal bellek kullanır. Bellek aygıtları tümleşik devreleri kullanır ve işletim sistemleri, yazılım ve donanım tarafından kullanılır.

Bellek, geçici ve geçici olmayan olarak sınıflandırılabilir. Geçici bellek, bilgisayar veya donanım aygıtı güç kaybettiğinde içeriğini kaybeden bellektir. Bilgisayar RAM’i geçici belleğe bir örnektir. Bu nedenle, bir program üzerinde çalışırken bilgisayarınız donarsa veya yeniden başlatılırsa, kaydedilmemiş veriler kaybedilir. Bazen NVRAM olarak kısaltılan kalıcı bellek, güç kaybına rağmen içeriğini koruyan bellektir. EPROM, kalıcı belleğe bir örnektir. Sanal bellek ise bilgisayarın rasgele erişim belleğinden (RAM) disk belleğine geçici olarak veri aktararak fiziksel bellek yetersizliğini telafi etmesini sağlamak için donanım ve yazılım kullanan bir işletim sisteminin bellek yönetimi yeteneğidir. Sanal adres alanı hem uygulamayı hem de verileri tutan bitişik adresler oluşturmak için RAM’daki etkin bellek ve sabit disk sürücülerindeki (HDD’ler) etkin olmayan bellek kullanılarak artırılır.

Bellek temel olarak ön bellek, ana bellek ve ikincil bellek olmak üzere üç türe ayrılır:

Önbellek, CPU’yu hızlandırabilen çok yüksek hızlı, yarı iletken bir bellektir. CPU ve ana bellek arasında tampon görevi görür. CPU tarafından en sık kullanılan veri ve program parçalarını tutmak için kullanılır. Veri ve programların bölümleri, CPU’nun bunlara erişebileceği işletim sistemi tarafından diskten ön belleğe aktarılır.

Ana bellek- birincil bellek, yalnızca bilgisayarın üzerinde çalıştığı verileri ve yönergeleri içerir. Kapasitesi sınırlıdır ve güç kapatıldığında veriler kaybolur. Genellikle yarı iletken cihazdan oluşur. İşlenmesi gereken veriler ve talimatlar ana bellekte bulunur. RAM ve ROM olmak üzere iki alt kategoriye ayrılır.

İkincil bellekler harici bellek olarak da bilinir. CPU bu belleklere doğrudan erişmez. Bunun yerine giriş-çıkış yordamları üzerinden erişir. İkincil belleklerin içeriği önce ana belleğe aktarılır ve daha sonra CPU tarafından erişebilir hale gelir. CD-ROM, DVD vb. aygıtlar ikincil belleklere örnektir.

BULUT BİLİŞİM

Bulut Bilişim diğer adıyla Bulut Bilgi İşlem, internet (bulut) üzerinden sunucular, depolama, veri tabanları, ağ, yazılım, bilgi ve analitik dahil olmak üzere geniş kapsamlı bilgi işlem hizmetleri sunmayı içeren genel bir terimdir. Bulut bilişim geniş bir aralığı kapsayan tüm bilgi işlem hizmetlerinin internet üzerinden kullandıkça öde esasına göre sunulmasıdır.  Bulut bilişimdeki “bulut” kelimesinin kökeni, akış şemalarında ve diyagramlarda interneti temsil etmek için sıklıkla kullanılan bulut sembolünden gelmektedir.

Bulut sunucuları, dünyanın her yerindeki veri merkezlerinde bulunmaktadır. Şirketler kendi bilgi işlem altyapılarına veya veri merkezlerine sahip olmak yerine bir bulut servis sağlayıcısından uygulamalardan depolamaya kadar her türlü bilgi işlem hizmetine erişebilirler. Bu durum kullanıcılara; hızlı inovasyon, esnek kaynaklar ve ekonomiklik sağlamaktadır.

 

Bulut Bilişimin Kısa Tarihi

Bulut Bilişim’den bahsedildiğinde insanların aklına genellikle 21. yüzyılda başlayan ürünler ve fikirler gelmektedir fakat bu teknolojinin çıkış noktası aslında çok daha eski zamanlara 1950’li yıllara dayanmaktadır.

1955 yılları civarında, “yapay zeka” teriminin yaratıcısı olan bilgisayar bilimcisi John McCarthy, bugünün bulut bilişimine çok benzeyen bilgi işlem zamanının paylaşımı teorisini gündeme getirmiştir. O zamanlar, bilgi işlem hizmetleri çok fazla paraya mal olmakta ve kendi bilgisayarlarına sahip olamayan küçük şirketler daha büyük şirketlerin faydalanabildikleri bilgi işlem hizmetlerinden, pahalı bir yatırım yapmadan faydalanabilmek istemekteydiler. Bu nedenle, kullanıcılar bilgisayarı paylaşmanın bir yolunu bulabilirlerse, bilgi işlem hizmetlerini tekil olarak büyük bir maliyet karşılığında almak zorunda kalmadan, etkin bir şekilde kiralayabileceklerdi.

1970 yıllarında, sanal makineler kavramı ortaya çıktı.  Sanallaştırma yazılımları kullanılarak, izole edilmiş bir ortamda bir veya daha fazla işletim sistemini aynı anda yürütmek mümkün hale geldi. Sanal makineler, 1950’lerin paylaşımlı erişime sahip ana bilgisayarını bir sonraki seviyeye taşıyarak birden fazla farklı bilgi işlem ortamının tek bir fiziksel ortamda bulunmasına izin verdi. Sanallaştırma, bilgi işlem teknolojisinin gelişiminde önemli bir katalizördü.

1990‘larda telekomünikasyon şirketleri sanallaştırılmış özel ağ bağlantıları (VPN) sunmaya başladı. Geçmişte, telekomünikasyon şirketleri yalnızca bir noktadan başka bir noktaya veri bağlantısı sunmaktaydı. Bu şirketler, yeni sunulan sanallaştırılmış özel ağ bağlantılarıyla, daha fazla kullanıcının kendi bağlantılarını kurmalarını sağlamak için fiziksel altyapı oluşturmak yerine, kullanıcıların aynı fiziksel altyapıya ortak erişimini sağlayabildi. Sanallaştırılmış özel ağ bağlantıları da tıpkı sanal makineler gibi bulut bilişim teriminin oraya çıkmasına büyük katkıda bulundu.

Bulut Bilişim teriminin ilk kullanıldığı zaman hakkında bazı anlaşmazlıklar olsa da bu terim, 1996’dan beri şirketler, eğitim kurumları ve bilgi teknolojileri için canlı ve büyüyen bir varlık haline geldi. Daha sonra ihtiyaçları doğrultusunda en iyi çözümü sunmak için farklı bulut bilişim modelleri ve servisleri geliştirildi.

 

Bulut bilişimin günümüzde, e-posta göndermekten, belge düzenlemeye, TV izlemekten müzik dinlemeye çevrimiçi bir servisin kullanıldığı tüm sistemlerin sahne arkasında kullanılmaktadır. İlk bulut bilişim hizmetleri üzerinden çok az zaman geçse de teknoloji, küçük kuruluşlardan küresel şirketlere, devlet kurumlarından, kâr amacı gütmeyen kuruluşlara kadar çok çeşitli alanlarda kullanıcıların ihtiyaçları doğrultusunda kullanılmaktadır.

Bulut Bilişim Nasıl Çalışır?

Bir bulut bilişim sistemi sunucu uygulamaları ve ön yüz olarak iki bölümden oluşur. Bu iki bölüm ağ üzerinden birbirlerine bağlanırlar. Ön yüz, bilgisayar kullanıcısının veya müşterinin gördüğü taraftır. Arka plandaki sunucu uygulamaları ise sistemin “bulut” bölümüdür. Ön yüz, müşterinin bilgisayarını, bilgisayar ağını ve bulut bilgi işlem sistemine erişmek için gereken uygulamayı içerir. Tüm bulut bilişim sistemleri aynı kullanıcı ara yüzüne sahip değildir. Web tabanlı e-posta programları gibi hizmetler, mevcut Web tarayıcılarını kullanır. Diğer sistemler, istemcilere ağ erişimi sağlayan benzersiz uygulamalara sahiptir.

Sistemin arka ucunda, bilişim hizmetlerinin “bulutunu” oluşturan çeşitli bilgisayarlar, sunucular ve veri depolama sistemleri bulunur. Teoride, bir bulut bilişim sistemi, veri işlemeden video oyunlarına kadar hayal edebileceğiniz herhangi bir bilgisayar uygulamasını pratik olarak içerebilir. Genellikle her uygulamanın kendine ait bir sunucusu olacaktır.

Merkezi bir sunucu, sistemi yönetir ve her şeyin sorunsuz şekilde çalışmasını sağlamak için ağ trafiğini ve müşteri taleplerini takip eder. Protokol adı verilen bir dizi kural izler ve ara katman yazılımı adı verilen özel bir tür yazılım kullanır. Ara katman yazılımı, ağa bağlı bilgisayarların birbirleriyle iletişim kurmasını sağlar. Çoğu zaman, sunucular tam kapasite ile çalışmaz. Bir fiziksel sunucuyu, aslında her biri kendi bağımsız işletim sistemiyle çalışan birden çok sunucu olarak düşünüp yönetmek mümkündür ve buna sunucu sanallaştırma adı verilir. Sunucu sanallaştırma bireysel sunucuların çıktılarını maksimize ederek daha fazla fiziksel makineye olan ihtiyacı azaltır.

Bulut Bilişimin Faydaları

Bulut bilişim uygulamaları pratik olarak sınırsızdır. Bir bulut bilişim sistemi ihtiyaç duyulan ara katman yazılımı ile normal bir bilgisayarın çalıştığı tüm programları çalıştırabilir.

Bulut bilişimin popülaritesini her geçen gün daha da artırmasının birçok nedeni bulunmaktadır:

 

  • Bulut bilişimle insanlar, uygulamalarına ve verilerine her an, her yerden erişebilirler. Veriler, bir kullanıcının bilgisayarındaki bir sabit diskle ya da şirketin dahili ağıyla sınırlı kalmaz.
  • Bulut bilgi işlem sistemleri, istemci tarafında gelişmiş donanım ihtiyacını azaltarak donanım maliyetlerini düşürebilir. Bulut bilişim sayesinde en hızlı bilgisayara ya da en fazla belleğe sahip olmanız gerekmez. Bunun yerine, ucuz bir bilgisayar terminali, monitör, klavye ve fare gibi temel giriş cihazları içeren bir bilgisayar bile bulut sistemine bağlanmak için gereken ara yazılımı çalıştırmak için yeterli işlem gücünü içerebilir.

 

  • Bilgi teknolojileri hizmetlerini kullanan her şirket hedeflerine ulaşmak için doğru yazılımlara sahip olduğundan emin olmak zorundadır. Bulut bilişim sistemleri bu kuruluşların, bilgisayar uygulamalarına şirket genelinde erişimini sağlar. Bu sayede şirketler, her çalışan için bir yazılım veya yazılım lisansı satın almak zorunda kalmaz ve bunun yerine bir bulut bilişim şirketine ölçülü bir ücret ödeyerek çalışmalarını sürdürürler.
  • Sunucular ve dijital depolama aygıtları geniş alan kaplarlar. Bazı şirketler, sunucularını ve veri tabanlarını depolamak için fiziksel alan kiralarlar. Bulut bilişim sayesinde veriler bulutta depolanarak alan tasarrufu sağlanır.
BULUT DEPOLAMA

Bulut depolama, veri depolamasını hizmet olarak yöneten ve çalıştıran bir bulut bilgi işlem sağlayıcısı aracılığıyla internette veri depolayan bulut bilgi işlem modelidir. Tam zamanında kapasite ve maliyetlerle talep üzerine sunulur. Bulut

depolama, şirketlerin kendi veri depolama altyapılarını satın almaları ve yönetmeleri gereksinimini ortadan kaldırır.

Bulut depolama, kullandıkça öde modelinde üçüncü taraf bir bulut sağlayıcısından satın alınır. Bulut depolama sağlayıcıları, şirket verilerini uygulamalar için erişilebilir hale getirmek üzere kapasite, güvenlik ve dayanıklılığı yönetir.

Uygulamalar bulut depolama alanına geleneksel depolama protokolleri veya doğrudan bir API aracılığıyla erişir. Birçok sağlayıcı, verileri büyük ölçekte toplamak, yönetmek, güvenli hale getirmek ve analiz etmek için tasarlanmış tamamlayıcı hizmetler sunmaktadır.

Verileri bulutta depolamak bilgi teknolojileri departmanları için aşağıdaki avantaları sağlar:

 

  • Toplam Sahip Olma Maliyeti: Bulut depolamada, talep üzerine kapasite eklenebilir veya kaldırılabilir, performans ve saklama özellikleri hızla değiştirilebilir ve yalnızca gerçekte kullanılan depolama alanı için ödeme yapılır. Daha az sıklıkta erişilen veriler, denetlenebilir kurallara ve otomatik olarak daha düşük maliyetli katmanlara taşınabilir.

 

  • Dağıtım Zamanı. Bulut depolama, tam olarak ihtiyaç duyulduğu anda ve olması gereken miktarda depolama alanı sağlar. Bu sayede bilgi teknolojileri uzmanlarının depolama sistemlerini yönetmek yerine karmaşık uygulama sorunlarını çözmeye odaklanması sağlanır.

 

 

  • Bilgi Yönetimi: Bulutta depolamayı merkezileştirmek, yeni kullanım durumları için muazzam bir kaldıraç noktası yaratır. Bulut depolama yaşam döngüsü yönetimi politikaların kullanılarak, uyumluluk gereksinimlerini desteklemek için verileri otomatik katmanlama veya kilitleme gibi güçlü bilgi yönetimi görevleri gerçekleştirilebilir.

 

Nesne depolama, dosya depolama ve blok depolama olmak üzere üç tür bulut veri depolama türü vardır: Her türün kendi avantajları ve kullanım durumları bulunmaktadır.

BULUT GÖÇÜ

Bulut göçü – buluta geçiş, dijital iş operasyonlarını buluta taşıma sürecidir. Bulut geçişi, fiziksel malları paketlemek ve taşımak yerine bazı veri merkezlerinden diğer veri merkezlerine veri, uygulama ve bilgi teknolojileri süreçlerini taşımayı gerektiren bir tür fiziksel hamledir. Daha küçük bir ofisten daha büyük bir ofise geçiş gibi, bulut göçü de çok fazla hazırlık ve çalışma gerektirir.

Bir işletmenin gerçekleştirebileceği çeşitli buluta taşıma türleri vardır. Yaygın model, verilerin ve uygulamaların şirket içi veri merkezinden genel buluta aktarılmasıdır. Bununla birlikte, bir bulut geçişi aynı zamanda verileri ve uygulamaları bir bulut platformundan veya sağlayıcıdan diğer bir buluta aktarabilir. Bu modele buluttan buluta geçiş modeli denir. Üçüncü bir taşıma türü, verilerin veya uygulamaların buluttan çıkarılarak yerel bir veri merkezine geri taşındığı ters bulut geçişidir.

Bir kuruluşun bulut geçişi sırasında izlediği adımlar veya işlemler, gerçekleştirmek istediği taşıma türü ve taşımak istediği kaynaklar gibi faktörlere bağlı olarak değişir. Bununla birlikte, bir bulut göçü stratejisinin ortak unsurları arasında performans ve güvenlik gereksinimlerinin değerlendirilmesi, bulut sağlayıcısının seçilmesi, maliyetlerin hesaplanması ve gerekli kurumsal değişikliklerin yapılması yer alır.

Bir kuruluşun bulut geçişi sırasında karşılaştığı genel zorluklar arasında birlikte çalışabilirlik, veri ve uygulama taşınabilirliği, veri bütünlüğü ve güvenliği ve iş sürekliliği bulunur. Düzgün planlama olmadan yapılan taşıma, iş performansını olumsuz etkileyebilir ve daha yüksek bilgi teknolojileri ​​maliyetlerine yol açabilir. Bu durum bulut bilişimin bazı temel faydalarını ortadan kaldırabilir.

Herhangi bir bulut geçişinin genel amacı, uygulamaları ve verileri maliyet, performans ve güvenlik gibi faktörlere dayanarak mümkün olan en etkin bilgi teknolojileri ortamında barındırmaktır.

BULUT GÜVENLİK DUVARLARI

Bulut Güvenlik Duvarları, özel ağlara istenmeyen erişimi durdurmak veya azaltmak için tasarlanmış yazılım tabanlı, bulutta dağıtılan ağ aygıtlarıdır. Yeni bir teknoloji olarak modern iş ihtiyaçları için tasarlanmıştır ve çevrimiçi uygulama ortamlarında çalışırlar.

Dağıtımları çok daha basit olduğu için kuruluşlar, yerinde kurulum, bakım ve yükseltme ile ilgili sıkıntılar olmadan güvenlik çözümlerinin boyutunu ayarlayabilirler. Bant genişliği arttıkça, bulut güvenlik duvarları için otomatik olarak ayarlanabilir.

Bulut güvenlik duvarı sağlayıcıları, altyapıyı destekleyerek yüksek kullanılabilirliğin yerleşik maliyetini sağlarlar. Bu durum yedek güç, HVAC ve ağ hizmetlerinin garanti edilmesi ve bir site arızası durumunda yedekleme stratejilerinin otomatikleştirilmesi anlamına gelmektedir.

Bulut güvenlik duvarı, bir kuruluşun korumalı ağ iletişim yolu sağlayabileceği herhangi bir yere kurulabilir.

Bulut güvenlik duvarı, çeşitli kaynaklardan gelen trafiği filtreleyebilir. Fiziksel veri merkezleri ve bulut arasında yapılan bağlantıların güvenliğini garanti edebilir.  Bu fayda mevcut çözümleri şirket içi bir konumdan bulut tabanlı bir altyapıya taşımak için bir araç arayan kuruluşlar için oldukça önemlidir.

Bulut güvenlik duvarları, şirket içi güvenlik duvarlarıyla aynı düzeyde güvenli erişim sağlar. Bu durum, istemciler ve bulut arasında gelişmiş erişim politikası, bağlantı yönetimi ve filtreleme anlamına gelmektedir.

Bulut güvenlik duvarları erişim kontrol sağlayıcıları ile entegre olabilir ve kullanıcılara filtreleme araçları üzerinde ayrıntılı kontrol sağlayabilir.

Bulut güvenlik duvarları, normalde şirket içi çözümlerle ilişkilendirilen performans, görünürlük, kullanım, yapılandırma ve günlük kaydını denetlemek için araçlar sağlar.

Güvenlik duvarlarının hepsi gelen ve giden tüm veri paketlerini izleyen, şüpheli trafiği engellemek ve günlüğe kaydetmek amacıyla bu bilgileri erişim politikalarına göre filtreleyen bulut tabanlı bir yazılım olarak bulunur.

BULUT SERVİS SAĞLAYICILAR (CSP)

Bulut hizmet sağlayıcıları (CSP), bulutta ağ hizmetleri, altyapı veya iş uygulamaları sunan şirketlerdir. Bulut hizmetleri, ağ bağlantısı kullanan şirketler veya kişiler tarafından erişilebilen bir veri merkezinde barındırılmaktadır. Bulut hizmet sağlayıcısı, genellikle hizmet olarak altyapı (IaaS), hizmet olarak yazılım (SaaS) veya hizmet olarak platform (PaaS) olmak üzere bulut bilişimin bazı bileşenlerini diğer işletmelere veya bireylere sunmaktadır.

Genel olarak bulut hizmet sağlayıcıları, tekliflerini talebe bağlı olarak sunmaktadır. Ayrıca müşteriler bulut tabanlı hizmetler için abonelik esasına göre ödeme yapabilir. Bazı bulut hizmeti sağlayıcıları, tekliflerini dikey bir pazarın gereksinimlerine göre uyarlayarak kendilerini farklılaştırmıştır. Sağlayıcıların bulut tabanlı hizmetleri, sektöre özgü işlevsellik sağlamaya veya kullanıcıların belirli yasal gereksinimleri karşılamasına yardımcı olabilir. Örneğin, sağlık hizmeti sağlayıcılarının kişisel sağlık bilgilerini depolamasına, sürdürmesine ve yedeklemesine izin veren çeşitli sağlık bulut ürünleri piyasaya sürülmüştür.

BULUT YEDEKLEME

Bulut yedekleme – çevrimiçi yedekleme, verilerin bir kopyasının güvenli bir özel veya genel ağ üzerinden bulut tabanlı bir sunucuya gönderildiği bir veri yedekleme türüdür. Bulut bilişim hizmetleri genellikle ölçeklenebilirlik, bant genişliği veya kullanıcı sayısına göre hizmet ücretini belirleyen bir üçüncü taraf satıcı tarafından sağlanır. Bulut veri yedekleme isteğe bağlı olarak çalışacak şekilde ayarlanabilir ve böylece minimum veri kaybı sağlanır. Veriler daha sonra çeşitli erişim noktalarından elde edilebilir ve birden çok bulut kullanıcısı arasında paylaşılabilir.

Temel olarak yedekleme işlemi, üretim yerindeki verilerin kopyalanmasını ve kolayca erişilebilir olan uzak bir depolama sistemine aktarılmasını gerektirir. Birçok kuruluş yüksek esneklik, kolay dağıtım ve isteğe bağlı ölçeklenebilirlik faydaları sayesinde bulut yedekleme çözümlerini seçer.

Bulut yedekleme işlemi için sağlayıcıdan bulut yedekleme hizmeti satın alınarak bilgi teknolojileri sistemine yüklenir daha sonra hangi dosyaların, klasörlerin ve uygulamaların yedekleneceği seçilir. Yapılandırma tamamlandığında, bulut yedekleme sistemi kullanıma hazır hale gelir. Çoğu bulut yedekleme sağlayıcısı, bir yedekleme zamanlaması ayarlanmasına, yedekleme dosyalarıyla çalışılmasına, ayrılan bant genişliğinin denetlenmesine ve gerekirse yeni dosyalar eklenmesine olanak tanır. Bulut yedekleme hizmeti özelleştirildikten sonra tüm veriler otomatik olarak sürekli yedeklenir ve kullanıcı açısından minimum giriş gerektirir.

Bulut yedeklemeye yönelik çeşitli yaklaşımlar vardır. Bu yaklaşımlar şunlardır:

Doğrudan genel buluta yedekleme: Bu yaklaşımda kaynaklar genel bulutta çoğaltılmaktadır. Yöntem, verilerin doğrudan GlassHouse gibi bulut sağlayıcılarına yazılmasını gerektirir. Kuruluş, bulut depolama hizmetine gönderilecek veri kopyasını oluşturmak için kendi yedekleme yazılımını kullanır. Bulut depolama hizmeti daha sonra veriler için hedef ve güvenlik sağlamakta ancak özel olarak bir yedekleme uygulaması içermemektedir. Bu senaryoda, yedekleme yazılımının bulutun depolama hizmetiyle etkileşim kurabilmesi oldukça önemlidir. Ayrıca bilgi teknolojileri uzmanlarının ek veri koruma prosedürlerini incelemeleri gerekebilir.

Bir servis sağlayıcısına yedekleme: Bu senaryoda, kuruluş yönetilen veri merkezinde yedekleme hizmetleri sunan bulut hizmet sağlayıcısına veri yazar. Şirketin verilerini servise göndermek için kullandığı yedekleme yazılımı hizmetin bir parçası olarak sağlanabilir veya hizmet, ticari olarak satılan belirli yedekleme uygulamalarını destekleyebilir.

Buluttan buluta (C2C) yedekleme: Adından da anlaşılacağı gibi buluttan buluta yedekleme hizmeti, verileri bir buluttan başka bir buluta kopyalar. Buluttan buluta yedekleme hizmeti, genellikle bu işlemi gerçekleştiren yazılımı barındırır.

Çevrimiçi bulut yedekleme donanımları: Verileri bir bulut yedekleme hizmetine yedeklemeyi kolaylaştıran donanım alternatifleri de vardır. Bu cihazlar, hepsi bir arada yedekleme makineleridir. Cihazlar, en son yedeklemeyi yerel olarak tutarak iletim maliyetlerinden tasarruf sağlar.

Bulut yedeklemeye yönelik çeşitli yaklaşımlarına ek olarak, dikkate alınması gereken birden çok yedekleme yöntemi de vardır. Bulut yedekleme sağlayıcıları, müşterilere ihtiyaçlarına ve uygulamalarına en uygun yedekleme yöntemini seçme seçeneği sunarken, aşağıdaki üç ana tür arasındaki farkları anlamak şirkeler açısından önemlidir.

 

Tam yedeklemeler: Her yedekleme başlatıldığında tüm veri kümesi kopyalanarak en yüksek seviyede koruma sağlanır. Bununla birlikte, bazı kuruluşlar zaman kaybettirebildikleri ve çok fazla depolama kapasitesi gerektirdikleri için tam yedekleme istemeyebilir.

Artımlı yedeklemeler: Yalnızca son yedeklemeden bu yana değiştirilen veya güncellenen verileri yedekler. Bu yöntem zamandan ve depolama alanından tasarruf sağlar ancak tam bir geri yükleme gerçekleştirmeyi zorlaştırabilir. Artımlı yedekleme, daha az kaynak kullanma eğiliminde olduğu için yaygın bir bulut yedekleme biçimidir.

Ayrımlı yedeklemeler: Yalnızca değiştirilmiş veriler içerdikleri için artımlı yedeklemelere benzer fakat genel olarak son yedeklemeden ziyade son tam yedeklemeden bu yana değişen verileri yedekler. Bu yöntem, artımlı yedeklemelerle ortaya çıkabilecek tam yedekleme sorununu çözer.

BÜYÜK VERİ

Büyük Veri, sürekli artan oranlarda büyüyen geniş ve çeşitli bilgi kümelerini ifade eder. Geleneksel veri tabanı sistemlerini kullanarak yönetimi zor olan bu geniş bilgi kümesi birden fazla kaynaktan çeşitli şekillerde toplanmaktadır.

İnsanlar, internet üzerinden yaptıkları alışverişler, sosyal medya paylaşımları gibi çevrimiçi faaliyetleri sonucu dijital izler bırakırlar. Bu izler yeni çağın teknolojileri için anlamlı bilgiler içerir ancak bu buzdağının sadece görünen kısmıdır. Büyük veri; dijitalleştirilmiş belgeler, fotoğraflar, videolar, ses dosyaları, sosyal ağ paylaşımları, e-postalar, metin mesajları, telefon kayıtları, arama motoru sorguları, RFID etiketi ve barkod taramaları hatta finansal işlem kayıtlarını içerebilir. Teknolojinin gelişmesiyle veri üreten cihazların sayısı ve türleri de artmaktadır. Kişisel bilgisayarlar, akıllı telefonlar, sağlıkla ilgili verileri izleyen ve bazen paylaşan akıllı saatler, dünyadaki konumumuzu tam olarak belirleyebilen küresel konumlandırma uydu (GPS) cihazları, fotoğrafları ve videoları çevrimiçi olarak paylaşmaya imkân veren kameralar bu cihazların sadece küçük bir kısmını oluşturmaktadır.  Farklı cihaz ve kaynaklardan çeşitli şekillerde gelen tüm bu dijital izlerin bilgisayar analiziyle anlamlı bir amaç için kullanılması büyük veri teknolojisinin temelini oluşturmaktadır.

Büyük Verinin Kısa Tarihi

Veri miktarı, en ilkel yazma biçimlerinden en son veri merkezlerine kadar insanlık tarihi boyunca sürekli artmıştır. Sürekli artarak biriken çok miktarda veri karmaşık veri depolama sistemleri gerektirmiştir. Büyük veri, uzun zamandır var olmasına rağmen birçok insan için kafa karıştırıcı bir konu olmuştur. En büyük sorun, büyük veriyi işlemektir. İnsanlık ihtiyaçları doğrultusunda veriyi işlemek için çeşitli yöntemler geliştirmişlerdir.

BÜYÜK VERİ

Antik zamanlarda Mezopotamya’da mahsul ve sürü kayıtları kil tabletler üzerinde tutuluyordu.

Verileri kullanmaya ilişkin en eski kayıtlar, mahsul ve sürülerin büyümesini kaydetmek için Mezopotamya’da muhasebe faaliyetlerinin yapıldığı 7.000 yıl öncesine dayanmaktadır. Bu tarihten günümüze kadar birçok amaçla veri işleme çalışmaları gelişerek ilerlemiştir.

BÜYÜK VERİ

Natural and Political Observations Made upon the Bills of Mortality

1663’te John Graunt Londra’daki ölüm oranları ilgili bilgileri kaydetmiş ve incelemiştir. John Graunt, dönemin ölümcül hastalıklarından bubonik veba için bir anlayış kazanmak ve uyarı sistemi kurmak istemiştir. John Graunt, ilk istatistiksel veri analiz kayıtlarından birisi olan çalışmasından elde ettiği bulgularını, on yedinci yüzyıldaki ölüm nedenlerine dair büyük iç görüler sunan “Natural and Political Observations Made upon the Bills of Mortality” isimli kitabında toplamıştır.

BÜYÜK VERİ

Herman Hollerith ve Çizelge Makinesi

Amerikalı istatistikçi Herman Hollerith, 1890’li yıllarda nüfus sayımı verilerini tablo haline getirmek için kâğıt kartlarına açılan delikleri okuyan devrimsel bir elektrikli makine icat etmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nin nüfus sayımının sekiz yerine bir yılda tamamlamasını sağlayan cihaz, modern veri işleme çağının başlangıcı olarak dünyaya yayılmıştır.

20. yüzyılın ilk büyük veri projesi 1937’de Franklin D. Roosevelt’in ABD’deki yönetimi tarafından IBM şirketi ile birlikte gerçekleştirildi. Sosyal Güvenlik Yasası’nın 1937’de kanun haline gelmesinden sonra, hükümetin 26 milyon Amerikalı ve 3 milyondan fazla işveren katkısını takip etmesi gerekiyordu. Büyük veri projesi için delikli kart okuma makinesi geliştirme sözleşmesini IBM devralmıştır.

BÜYÜK VERİ

Colossus Bilgisayarı

1943 yılında İkinci Dünya Savaşı sırasında nazi kodlarını deşifre etmek için İngilizler tarafından bir veri işleme makinesi geliştirilmiştir. Colossus adlı bu cihaz, yakalanan mesajlardaki kalıpları saniyede 5.000 karakter oranında arayabilme yeteneğine sahipti.

 

1965 yılında, Birleşik Devletler, 742 milyondan fazla vergi iadesi ve 175 milyon parmak izi seti depolayan ilk veri merkezini kurmaya karar verdi. Bu veri merkezinde kayıtları, manyetik bilgisayar kasetine aktarılarak tek bir yerde depolanacaktı. Proje gerçekleşemedi fakat genel olarak elektronik veri depolama çağının başlangıcını belirledi.

BÜYÜK VERİ

World Wide Web’in mucidi Tim Berners

1989’da İngiliz bilgisayar bilimcisi Tim Berners-Lee sonunda World Wide Web’i icat etti. Bir “köprü (hypertext system )” sistemi ile bilgi paylaşımını kolaylaştırmak istedi. O zamanlarda icadının etkisi çok az biliniyordu. 1990 yılına kadar internete bağlı cihaz sayısının artması ile birlikte büyük veri setlerinin oluşturulmasına başlandı.

 

Tim O’Reilly tarafından kurulan öğrenim şirketi O’Reilly Media’dan Roger Mougalas 2005’te Web 2.0 terimini kullandıktan bir yıl sonra ilk kez büyük veri terimini kullandı. 2005 yılında aynı zamanda Yahoo tarafından Hadoop oluşturuldu. Hadoop, verileri depolamak ve donanım kümelerinde uygulamaları çalıştırmak için kullanılan açık kaynaklı bir yazılım çerçevesidir. Günümüzde Hadoop, birçok kuruluş tarafından büyük miktarlarda veri toplamak için kullanılmaktadır.

 

Son birkaç yılda, Büyük Veri girişimlerinde büyük bir artış oldu ve gittikçe daha fazla şirket Büyük Veriye adapte olmaya başladı. Bağlantılı nesnelerin artmasıyla muazzam miktarda veri oluştu ve veri bilimcilere olan ihtiyaç arttı.

 

Büyük Verinin Faydaları ve Uygulama Alanları

Büyük veri uygulamalarının temel amacı, büyük hacimli verileri analiz ederek şirketlerin daha bilgilendirici iş kararları almasına yardımcı olmaktır. Bu veri kümeleri; web sunucusu günlüklerini, internet tıklama akışı verilerini, sosyal medya içeriği ve etkinlik raporlarını, müşteri e-postalarından gelen metinleri, cep telefonu görüşmesi ayrıntılarını ve çoklu sensörler tarafından yakalanan makine verilerini içerebilir.

 

Farklı alanlardan gelen organizasyonlar, tüm gizli kalıpları, bilinmeyen korelasyonları, pazar trendlerini, müşteri tercihlerini ve diğer faydalı işletme bilgilerini ortaya çıkarmak için büyük veri uygulamalarına yatırım yapmaktadır. Büyük veri uygulamaları sağlık sektöründen eğitime, medyadan otomotiv endüstrisine hatta devlet yönetimine kadar sınırsız alanda kullanılmaktadır.

 

Büyük veri sağladığı avantajlar sayesinde günümüzün anahtar teknolojilerinden birisi olmuştur:

 

  • Arızaların ve sorunların kök nedenlerini gerçek zamanlı olarak belirlemek
  • Veri odaklı pazarlamanın potansiyelini tam olarak anlamak
  • Satın alma alışkanlıklarına göre müşteri teklifleri oluşturmak
  • Müşteri katılımını geliştirmek ve müşteri sadakatini artırmak
  • Risk portföylerini hızla değerlendirmek
  • Müşteri deneyimini kişiselleştirmek
  • Çevrimiçi ve çevrimdışı müşteri etkileşimlerine değer katmak
  • Daha iyi karar verme
  • Eğitim sektöründe gelişme
  • Ürün fiyat optimizasyonu
  • Tavsiye motorları
  • Sağlık sektörünün geliştirilmesi
  • Tarım sektörünün geliştirilmesi

 

Geçmişte, insanlar raporları almak için devasa veri ambarlarından veri çıkarmak, dönüştürmek ve yüklemek için hantal sistemler kullanıyorlardı. Periyodik olarak, tüm sistemler yedek kopyalar oluşturdu ve verileri, raporların çalıştırılabileceği bir veri tabanında birleştirdi. Sorun şu ki veri tabanı teknolojisi büyük miktarda ve sürekli veri akışıyla başa çıkamıyordu. Büyük miktarda veri akışı; verilerin hacminin yönetilememesi, girdi bilgisinin gerçek zamanlı olarak değiştirilememesi vb. birçok problem doğurdu.

 

Büyük veri çözümleri raporlama ara yüzleri, çıkarım yetenekleri, otomatik dosya, optimize edilmiş veri yapıları ve şirketlerin daha iyi karar vermeleri ve doğru analizleri sunmaları geliştirilmiş bulut sunucuları içermektedir. Şirketler, satış ve pazarlamanın etkinliğini artıran ve daha iyi karar alma ile maliyetleri düşüren büyük veri teknolojisini yoğun bir şekilde kullanmaya başlamıştır.

C

CLOUDSTACK

CloudStack, bilgi teknolojileri hizmet sağlayıcılarının genel bulut hizmetleri sunmasına olanak tanıyan açık kaynaklı bir hizmet olarak altyapı (IaaS) platformdur. CloudStack ayrıca kendi özel bulutunu ve şirket içi karma bulut hizmetleri sunmak isteyen işletmeler tarafından da kullanılabilir. CloudStack, sanal makineleri tek tek sunuculara ayıran bir hesaplama işlevi, mantıksal ağlar oluşturmak ve yönetmek için bir ağ işlevi, nesne ve blok depolama sistemleri, görüntü yönetimi işlevi ve tüm yazılım yığınının bileşenlerini destekleyen bir bulut bilgi işlem yönetimi arabirimi içermektedir.

CloudStack, aşağıdaki hipervizörleri çalıştıran büyük sanal makine ağlarının dağıtılmasına ve yönetilmesine olanak tanır:

 

  • VMware
  • KVM
  • Citrix XenServer
  • Xen Cloud Paltform (XCP)
  • Oracle VM server
  • Microsoft Hyper-V

CloudStack, hesaplama düzenleme, kaynak yönetimi, kullanıcı ve hesap yönetimi, LDAP entegrasyonu, MPLS desteği, depolama katmanı ve tek oturum açma özellikleri içermektedir.

Ç

ÇİFT ETKİN ALTYAPI

Aktif- Aktif / Çift Etkin Altyapı, bağımsız işlem düğümleri ağını tanımlamak için kullanılan bir deyimdir. Burada her düğüm, her bir düğüme tek bir uygulamanın erişimini ve kullanımını veren çoğaltılmış bir veri tabanına erişebilir. Aktif-aktif bir sistemde, tüm istekler yük dengelemelidir. Bir düğümde hata oluştuğunda, ağdaki başka bir düğüm devreye girer.

Bir ortamda, uygulamanın birden çok kopyası çalıştırıldığı ortam, çift etkin ortam olarak bilinir. Bulut altyapısının ve ilgili teknolojilerin gelişmesiyle aktif-aktif ortamlar, her boyuttaki şirketler için uygun hale gelmiştir.

Çift etkin uygulamalara sahip olmak için çift etkin veri merkezine sahip olunması gerekmektedir. İkisi bir araya geldiğinde sürekli kullanılabilirlik adı verilen yeni bir hizmet düzeyi elde edilir.

Bulut-yerel uygulamalar ve mikro hizmetler oluşturmak da dahil olmak üzere uygulama geliştirmeye yönelik modern yaklaşımlar, temel tasarım ilkelerinin bir parçası olarak ölçeklendirmeyi dikkate alır. Bulut bilişim altyapılarının ve birden çok üretimle test edilmiş açık kaynak kitaplık kümesinin kullanılabilirliği sayesinde, aktif-aktif bir ortam maliyet açısından etkinlik ağlar.

ÇOKLU BULUT

Çoklu bulut- Multicloud, bir kuruluşun çeşitli görevleri gerçekleştirmek için iki veya daha fazla bulut bilgi işlem platformundan yararlandığı bir stratejidir. Tek bir bulut sağlayıcısına bağımlı olmak istemeyen kuruluşlar, bulut hizmetlerinden en iyi şekilde yararlanmak için çeşitli sağlayıcıların kaynaklarını kullanmayı seçebilir. Çoklu bulut çözümü, hizmet olarak yazılım (SaaS), hizmet olarak platform (PaaS) ve hizmet olarak altyapı (IaaS) modelleri kombinasyonunu ifade edebilir.

Çoklu bulut stratejisi, karma bir ortamın kullanımını içerebilir, ancak birden fazla genel buluta dayanır. Bazı veriler, işletmenin sunucularında kalabileceğinden, çoklu bulut stratejisi bulut geçişi ihtiyacını azaltabilir.

Bazı bulut ortamları, bilgi teknolojileri paydaşlarının çeşitli iş fonksiyonları için belirli bulut hizmeti sağlayıcılarını seçmeye yönlendiren özel kullanım durumları için uyarlanabilir. Kuruluşların çoklu bulut stratejilerini seçmelerinin birçok nedeni bulunmaktadır. Bazı kuruluşlar tek bir bulut sağlayıcısına bağımlı olmaktan kaçınarak finansal riski azaltabilirler. Tek bir sağlayıcıya bağlı olmak, bir kuruluşun duyarlı bir strateji benimsemesini zorlaştırabilir. Bir diğer neden ise yerelleştirilmiş donanım arızası riskini azaltmaktır. Bir veri merkezindeki sorun tüm işletmeyi çevrimdışı duruma getirebilir. Çoklu bulut, bu riski büyük ölçüde azaltır. Çoklu bulut, şirketlere daha fazla seçenekle, tek bir hizmete kilitlenmeden veya büyük bir sermaye harcaması yapmadan dijital dönüşüme yatırım yapma yeteneği getirir.

Çoklu bulut stratejisi, paydaşların kuruluşları için en uygun çözümleri seçmelerini sağlar. Farklı iş ihtiyaçları ortaya çıktıkça, değiştikçe ve daha karmaşık hale geldikçe, işletme belirli kullanımlar için kaynak ayırabilir, bu kaynakları en üst düzeye çıkarabilir ve yalnızca kullandıkları kadar ödeme yapabilir.

Çoklu bulut DDoS saldırılarının kritik görev uygulamalarını çevrimdışı duruma getirme riskini azaltır. Bir saatlik kesinti süresi bile bir kuruma yüklü bir maliyete neden olabileceğinden, çoklu bulutun bu avantajı oldukça önemlidir.

D

DEVOPS

DevOps, yazılımı daha hızlı ve daha güvenilir bir şekilde oluşturabilmek, test edebilmek ve yayınlayabilmek için yazılım geliştirme ve bilgi teknolojileri ekipleri arasındaki süreçleri otomatikleştiren bir dizi uygulamadır. DevOps kavramı, tarihsel olarak ekipler arasında bir iş birliği kültürü oluşturmak üzerine kuruludur. Sağladığı faydalar arasında artan güven, daha hızlı yazılım sürümleri, kritik sorunları hızlı bir şekilde çözme ve planlanmamış işleri daha iyi yönetme yeteneği bulunmaktadır. DevOps felsefi ve kültürel yaklaşımdır. Geliştiriciler (dev) ve sistem yöneticileri (ops) arasında etkili iletişimi teşvik eder.

“Dev” genellikle yazılım geliştiricileri için kullanılır ancak aslında daha geniş bir grubu temsil eder. Bu grup, yazılım geliştirme için çalışan herkesi kapsar.

“Ops”, “Dev” den daha geniş bir kapsama sahiptir ve sistem mühendisleri, sistem yöneticileri, sürüm mühendisleri, veri tabanı yöneticileri, ağ mühendisleri, güvenlik uzmanları ve diğer alt disiplinler için kullanılır.

Günümüzde, yazılım ürünlerinin sürüm değiştirme hızları ürünler arasındaki rekabetten dolayı artmaya etmektedir. Bu rekabette şirketler ve ürünleri, müşterilerinin gereksinimlerini karşılayabilmek için kaliteli sonuçlar elde etmek zorundadır. Bazı şirketler, kullanıcı deneyimini iyileştirmek, hataları düzeltmek veya yeni özellikler eklemek için gerçek zamanlı olarak düzinelerce, belki de yüzlerce yazılım değişikliği sunar. Bu nedenle çevik yazılım üretimi yapmak kaçınılmaz hale gelmiştir Geçmişte, “Dev” ve “Ops” birbirinden ayrı çalıştığından istenen çeviklik sağlanamamakta ve bu durum yazılım geliştiren firmalarda verimsizliğe ve müşteri memnuniyetsizliğine neden olmaktaydı. Geciken projeler, hatalı ürünler, başarısız sürüm denemeleri, para ve zaman israfı, itibar kaybı gibi olumsuz sonuçlar DevOps’a olan gereksinimi ortaya çıkardı.

DevOps Yaşam Döngüsü

Geçmişte esas olarak Waterfall metodolojisini izleyen geleneksel yazılım geliştirme yaşam döngüsü, bugün Agile ve SCRUM metodolojisini yaygın olarak kullanmaktadır. Bununla birlikte, DevOps yaşam dönüsü birçok kuruluşta Agile, SCRUM ve Waterfall metodolojilerinin bir karışımı olarak görülmektedir.

DevOps yaşam döngüsü aşağıdaki adımları izlemektedir:

  • Kod kaynak kontrol sistemine aktarılır (check-in).
  • Kod derlenecek kaynak kontrol sisteminden alınır (pull).
  • Testler yapılır. Sürekli entegrasyon servisi derlemeler ve sürümler oluşturur. Entegrasyon ve kullanıcı testleri yapılır.
  • Testleri geçen çıktılar saklanır.
  • Dağıtım, otomatik bir yayınlama aracı kullanılarak yapılır.
  • Ortam yapılandırılır.
  • Veri tabanları güncellenir.
  • Uygulamalar güncellenir.
  • Test edilen uygulamalar, herhangi bir kesinti yaşamadan kullanıcılara aktarılır.
  • Uygulama ve ağ performansı izlenerek sorunlar oluşmadan önlenmeye çalışılır.
  • Her adım bir miktar iyileşme ile tekrarlanır.

 

DevOps ile ürünlerin bir geri besleme döngüsü aracılığıyla sürekli olarak dağıtılması, aşağıdaki adımlarla gerçekleşir:

 

  • Altyapı Otomasyonu
  • Konfigürasyon yönetimi
  • Dağıtım Otomasyonu
  • Altyapı İzleme
  • Günlük Yönetimi
  • Uygulama ve Performans Yönetimi

 

DevOps’un Faydaları

DevOps ile gelen en büyük değişiklik, ayrı ayrı çalışan ve geliştiriciler, veri tabanı yöneticileri, sistem yöneticileri, sistem analistleri gibi farklı becerilere sahip ekip üyelerinin tek bir ekip oluşturmak için bir araya gelmeleridir. Farklı rollerin iş birliğinin birçok avantajı vardır. Sürekli teslimat, düzeltilecek sorunların karmaşıklığının azaltılması, sorunlara daha hızlı çözümler üretilmesi DevOps’un sağladığı teknik faydalardır. Ürün özelliklerinin daha hızlı teslimi, tutarlı ve kararlı çalışma sistemleri, sorun giderme yerine iyileştirme için zaman harcanması ise DevOps’un sağladığı iş faydalarıdır.

DevTest (GELİŞTİRME TESTİ)

Geliştirme testi (DevTest), yazlım geliştirme sürecinde geliştirme ve test aşamalarını bir araya getirmeyi amaçlayan bir yaklaşımdır.

Geleneksel yazılım geliştirmede, geliştirme ve test birbirinden ayrı iki işlevdir. Bu yaklaşımdaki zorluk, kod yazım ve test faaliyetlerinin senkronize olmamasıdır.  DevTest’te bu aşamalar daha sıkı bir şekilde entegre edilir. Bu sayede yazılan ve kontrol edilen kod otomatik olarak test edilir. DevTest, kod yazma ve test işlemlerinin senkronize olarak uygulanmasını içerdiğinden yazılım geliştirme risklerini, zamanını ve maliyetlerini azaltır.

DevTest, yazılım geliştirme yaşam döngüsünde (SDLC) daha yüksek verimlilik sağlar. Yazılım hatalarının etkisini azaltmaya yardımcı olur ve müşterilere yeni özelliklerin ve hata düzeltmelerinin teslimini hızlandırır.

DOCKER COMPOSE

Docker Compose, çok konteynerli Docker uygulamalarını tanımlamak ve çalıştırmak için bir araçtır.

Uygulamaların gittikçe büyümesi ve bunun sonucunda güvenilir bir şekilde yönetilmesinin zorlaşması Docker Compose’yi devreye sokmuştur. Docker Compose, geliştiricilerin uygulama hizmeti için bir YAML yapılandırma dosyası yazmasına izin verir ve daha sonra bu dosya tek bir komut kullanılarak başlatılabilir.

Docker Compose, tek bir komutla eksiksiz bir geliştirme ortamı oluşturulmasına olanak tanır. Bu sayede geliştiriciler, geliştirme ortamlarını tek bir yerde tutabilir ve uygulamalarını kolayca dağıtabilirler.

Compose’un bir başka özelliği de uçtan uca testleri kendi çalışma ortamlarına yerleştirerek hızlı ve tekrarlanabilir bir şekilde desteklemesidir. Bu durum, uygulamanın ana bilgisayar işletim sisteminde test edilmesi yerine üretim koşullarına çok benzeyen bir ortamda çalıştırılabileceği anlamına gelmektedir.

Compose, ortamları birbirinden yalıtmak için proje adlarını kullanır ve bu sayede bir makinede aynı ortamın birden çok kopyasını çalıştırabilir ve farklı proje ve hizmetlerin birbirine karışması önlenir.

DRAAS (HİZMET OLARAK FELAKET KURTARMA)

Hizmet felaket kurtarma Disaster recovery as a Service (DRaaS), uygulamaları ve verileri olağanüstü durumlardan kaynaklanan bozulmalara karşı korumak için bulut kaynaklarını kullanan bir bulut bilgi işlem ve yedekleme hizmeti modelidir. DRaaS, bir kuruluşa sistem arızası durumunda iş sürekliliği sağlayan tam sistem yedeklemesi verir.

DRaaS genellikle bir felaket kurtarma planı- disaster recovery plan (DRP) veya iş sürekliliği planı- business continuity plan (BCP) ile birlikte sunulur. DRaaS, hizmet olarak iş sürekliliği- business continuity as a service (BCaaS) olarak da bilinir.

DRaaS, ikincil bir altyapı olarak hizmet ederken tüm bulut verilerinin ve uygulamaların tam olarak çoğaltılmasını ve yedeklenmesini sağlar. Bu sayede yeni bir ortam yaratılarak, kuruluş ve kullanıcılar günlük iş süreçlerine devam ederken birincil sistemin tamir edilmesi sağlanır.  DRaaS, bu uygulamaların olağanüstü durum olmasa bile her an sanal makinelerde çalışmasına izin verir.

E

EMC NetWorker Yedekleme Yazılımı

Dell EMC NetWorker, bir kuruluştaki çeşitli sistemlerden verileri yedeklemek için tasarlanmış kurumsal düzeyde veri koruma yazılımı ürünüdür.

Dell EMC NetWorker, Windows, Mac OS, OpenVMS ve Linux / Unix işletim sistemleri için destek sunar. Yazılım ayrıca uygulamaya özgü eklentiler kullanarak Oracle, SAP, Lotus, Informix, Sybase, Microsoft Exchange Server, SharePoint ve SQL Server gibi platformlardaki uygulama verilerini de koruyabilir. NetWorker, veri tekilleştirme için Dell EMC’nin Data Domain ve Dell EMC Data Avamar depolama sistemleri ile entegre edilmiştir. NetWorker PowerSnap modülü, kullanıcıların Dell EMC depolama dizilerini kullanarak ilke tabanlı anlık görüntüler oluşturmalarına olanak tanır.

NetWorker sağladığı faydalar şunlardır:

  • Tüm yedekleme gereksinimleri için merkezi kontrol sağlar.
  • Kritik iş uygulamalarını ve işletim sistemlerini korur.
  • Web tabanlı NetWorker Yönetim Konsolu ile bir veya daha fazla yedekleme sunucusunun merkezi olarak yönetilmesini sağlar.
  • Endüstrinin önde gelen iki veri tekilleştirme çözümü EMC Avamar ve EMC Domain ile entegredir.
  • Gereksiz verileri ortadan kaldırır, yedeklemeleri hızlandırır, çoğaltmayı basitleştirir ve yönetimi kolaylaştırır.
  • VMware vSphere ve Microsoft Hyper-V dahil olmak üzere önde gelen sanallaştırma platformları için optimize edilmiş koruma sağlar.
  • Veri tekilleştirme, veri koruma işlemlerinin sanal çevre üzerindeki etkisini azaltır.
  • Hem felaket hem de operasyonel kurtarmayı etkinleştirirken çevrimiçi yedekleme sağlar.
  • Kurumsal düzeyde ölçeklenebilirlik ve güvenlik sunar.

G

GENEL BULUT

Genel bulut – Public Cloud, kullanıcılar için sanal makineler, uygulamalar veya depolama gibi kaynakların uzaktan kullanılabilirliğini sağlayan standart bulut bilgi işlem modelini kullanan bir platformdur. Kısaca, bir servis sağlayıcının kaynaklarının internet üzerinden kamuya sunulduğu bir bilgi işlem türüdür. Genel bulut hizmetleri ücretsiz olabilir veya kullandıkça öde modeli de dahil olmak üzere çeşitli abonelik veya isteğe bağlı fiyatlandırma yöntemleriyle kullanıcılara sunulabilir.

Genel bulut, tamamen sanallaştırılmış bir ortamdır. Buna ek olarak sağlayıcıların, kullanıcıların veya kiracıların bilgi işlem kaynaklarını paylaşmasını sağlayan çok kiracılı bir mimariye sahiptir. Her kiracının genel buluttaki verileri diğer kiracılardan ayrı tutulmaktadır. Genel bulut ayrıca, verileri hızlı bir şekilde iletmek için yüksek bant genişlikli ağ bağlantısına dayanır. Genel bulut mimarisi hizmet modellerine göre kategorize edilebilir. Ortak hizmet modelleri SaaS, IaaS ve PaaS’ı içermektedir.

Genel bulut, kurumların altyapı bileşenlerini, uygulamalarını veya geliştirme kaynaklarını talep üzerine ölçeklendirebilmesinin bir yolu olarak görülmektedir. Çoğu genel bulut sağlayıcısı tarafından sunulan kullandıkça öde fiyatlandırma yapısı bazı işletmeler tarafından çekici ve daha esnek bir finansal model olarak görülmektedir. Örneğin, kuruluşlar genel bulut hizmetlerini sermaye veya sabit maliyetler yerine operasyonel veya değişken maliyet olarak açıklar. Bazı durumlarda bu fayda, kuruluşların genel bulut kararları için uzun incelemelere veya gelişmiş bütçe planlamasına ihtiyaç duymadığı anlamına gelmektedir.

Genel bulutun çok kiracılı yapısı nedeniyle güvenlik, bazı işletmeler için bir endişe kaynağıdır. Genel bulut sağlayıcıları, şifreleme ve kimlik ve erişim yönetimi araçları gibi güvenlik hizmetleri ve teknolojileri sunar ancak bu tür teklifleri uygulamak ve verilerini korumak için en iyi uygulamaları kullanmak işletmenin sorumluluğundadır. Paylaşılan sorumluluk modeli, hangi bileşenlerin bulut satıcısının sorumluluğunda olduğunu ve hangilerinin kullanıcı tarafından güvence altına alınması gerektiğini belirlemeye yardımcı olur.

GÜVENLİK OPERASYON MERKEZİ

Güvenlik operasyon merkezi (SOC), bir kurumun güvenlik duruşunun sürekli olarak izlenmesinden ve analiz edilmesinden sorumlu bir bilgi güvenliği ekibine ev sahipliği yapan tesistir. Güvenlik operasyon merkezi ekibinin amacı, bir dizi teknoloji çözümü ve güçlü süreçler kullanarak siber güvenlik olaylarını tespit etmek, analiz etmek ve yanıtlamaktır. Güvenlik operasyon merkezleri genellikle güvenlik analistleri ve mühendisleri ile güvenlik operasyonlarını denetleyen yöneticilere sahiptir. Güvenlik operasyonları merkezi personeli, güvenlik sorunlarının tespiti üzerine sorunların hızlı bir şekilde ele alınmasını sağlamak için organizasyonel olay müdahale ekipleriyle yakın çalışır.

Güvenlik operasyon merkezi ekibi, güvenlik stratejisi geliştirmeye, güvenlik mimarisi tasarlamaya ya da koruyucu önlemler uygulamaya odaklanmak yerine, kurumsal bilgi güvenliğinin devam eden operasyonel bileşeninden sorumludur. Güvenlik operasyonları merkezi personeli, öncelikle siber güvenlik olaylarını tespit etmek, analiz etmek, yanıtlamak, raporlamak ve önlemek için birlikte çalışan güvenlik analistlerinden oluşur. Bazı güvenlik operasyon merkezlerinin ek yetenekleri, olayları analiz etmek için gelişmiş adli analizi, kripto analizi ve tersine mühendisliği içerebilir.

Bir kuruluşun güvenlik operasyon merkezini kurmanın ilk adımı, çeşitli departmanların işe özgü hedeflerini ve yöneticilerin girdi ve desteklerini içeren bir strateji tanımlanmasıdır. Strateji geliştirildikten sonra, bu stratejiyi desteklemek için gerekli altyapı uygulanmalıdır. Güvenlik operasyonları merkezi ayrıca hassas verileri korumak, endüstri ya da devlet düzenlemelerine uymak için ağları ve uç noktaları güvenlik açıklarına karşı izler.

Bir güvenlik operasyon merkezine sahip olmanın en önemli faydası, veri etkinliğinin sürekli izlenmesi ve analizi yoluyla güvenlik olayı tespitinin iyileştirilmesidir. Güvenlik operasyon merkezi ekipleri, bir kuruluşun ağlarını, uç noktalarını, sunucularını ve veri tabanlarını gün boyunca analiz ederek, güvenlik olaylarının zamanında algılanmasını ve yanıtlanmasını sağlamak için kritik öneme sahiptir. Güvenlik operasyon merkezi tarafından sağlanan 7/24 izleme, kuruluşlara kaynak, günün saati veya saldırı türünden bağımsız olarak olaylara ve saldırılara karşı savunma yapma avantajı sağlar. Güvenlik operasyon merkezi, saldırganların taviz verme süresi ile işletmelerin tespit zamanı arasındaki boşluğun kapatılmasına ve tehditlerin üstesinden gelinmesine yardımcı olur.

H

HİPER YAKINSAMA ALTYAPISI

Hiper yakınsama altyapısı- Hyper Converged Infrastructure (HCI), ayrı sunucular, depolama ağları ve depolama dizilerinden oluşan eski altyapının yerini alan esnek yapı blokları oluşturmak için yerel olarak bağlı depolama kaynaklarını kullanan ortak veri merkezi donanımını, akıllı yazılımla birleştiren bir çözümdür. Düşük toplam sahip olma maliyeti, artan performans ve bilgi teknolojileri ekiplerine üretkenlik sağlar. Bu basitleştirilmiş çözüm, pahalı ve amaca uygun tasarlanmış donanımın yerini almak için yazılım ve sunucuları kullanır. Hiper yakınsama altyapısıyla veri merkezinin karmaşıklığı azaltılır ve ölçeklenebilirlik artırılır.

Hiper yakınsama altyapısı bilgi işlem, depolama, ağ ve sanallaştırma dahil olmak üzere tüm veri merkezi yığınını birleştirmektedir. Karmaşık ve pahalı eski altyapının yerine endüstri standardı sunucular üzerinde çalışan bir platform kullanmaktadır. Her sunucu düğümünde çalışan yazılımlar, üstün performans ve esneklik için tüm işletim işlevlerini kümeye dağıtır.

 

  • Tüm kritik veri merkezi işlevleri, amaca uygun olarak üretilen donanımın aksine entegre edilmiş bir yazılım katmanında çalışır.
  • Sanallaştırma yazılımı, temeldeki kaynakları özetler, toplar ve ardından bunları sanal makinelerde veya konteynerlerde çalışan uygulamalara dinamik olarak ayırır.
  • Yapılandırma, mantıksal birim numaraları ve hacimler gibi karmaşık yapılara olan ihtiyacı ortadan kaldırarak uygulamalarla uyumlu ilkelere dayanır.
  • Gelişmiş yönetim özellikleri manuel görevleri daha da azaltır ve tüm işlemleri otomatikleştirmeye yardımcı olur.

 

Hiper yakınsama altyapısı, dağıtılmış düzlem ve yönetim düzlemi olmak üzere iki ana bileşenden oluşur.

 

Dağıtılmış düzlem ister sanal makineler ister konteyner tabanlı uygulamalar olsun, konuk uygulamalar için depolama, sanallaştırma ve ağ hizmetleri sunan bir düğüm kümesinde çalışır.

 

Yönetim düzlemi, hiper yakınsama altyapısı kaynaklarının tek bir yerden ve görünümden kolayca yönetilmesine olanak tanır. Sunucular, depolama ve sanallaştırma için ayrı yönetim çözümlerine olan ihtiyacı ortadan kaldırır.

Günümüzde kurumsal bilgi teknolojileri ekipleri Amazon Web Services (AWS), Microsoft Azure ve Google Cloud gibi genel bulut hizmetlerinin hızı ve operasyonel verimliliği ile şirket içi bilgi teknoloji hizmetlerini entegre sunmanın yollarını aramaktadır. Kapsamlı bir kurumsal bulut platformu, geleneksel altyapı ile genel bulut hizmetleri arasındaki boşluğu doldurmakta ve hiper yakınsama altyapısı, bir işletmenin veya karma bulutun merkezinde yer almaktadır.

 

Karmaşık eski altyapıdan hiper yakınsama altyapısının basitliğine geçmek daha düşük maliyetler, artan performans ve bilgi teknolojileri ekiplerine üretkenlik sağlamaktadır.

HİPERVİZÖR

Hipervizör, çok sayıda sanal işletim sisteminin bir bilgisayar sisteminde aynı anda çalışmasını sağlayan sanal makine yöneticisidir. Bu sanal makineler konuk makine olarak da adlandırılır ve hepsi fiziksel makinenin bellek, işlemci, depolama ve diğer ilgili kaynaklar gibi donanımını paylaşır. Bu sayede kaynakların kullanımını geliştirilir.

Hipervizör, işletim sistemlerini birincil ana makineden yalıtır. Bir hipervizörün görevi, konuk işletim sisteminin gereksinimlerini karşılamak ve verimli bir şekilde yönetmektir. Her sanal makine bağımsızdır ve aynı ana makine üzerinde çalışmasına rağmen birbirine müdahale etmez. Sanal makinelerden biri çökse veya herhangi bir sorunla karşılaşsa bile diğer makineler normal şekilde çalışmaya devam eder.

Tip 1 ve Tip 2 olmak üzere iki ana hipervizör sınıflandırması vardır. Her ikisi de aynı temel görevi yerine getirse de görevi yerine getirme şekilleri birbirinden oldukça farklıdır.

Tip-1 hipervizör doğrudan donanım sisteminde çalışır. Başka bir deyişle önceden herhangi bir yazılım veya işletim sistemi kurulmasını gerektirmez ve üzerinde çalıştırılmak istenilen donanıma doğrudan kurulur. Hyper-V Server ve ESXi, günümüzde birçok yerde kullanılan Tip-1 hipervizörün iki örneğidir. Tip-1 hipervizörün faydası, fiziksel donanıma doğrudan erişimdir.

Tip 1 hipervizörler çok güçlü olsalar da büyük bir uzmanlık bilgisi gerektiren karmaşık platformlardır. Düzgün çalışması için katı donanım gereksinimlerine sahip olma eğilimindedirler. Bilgi teknolojileri operasyonları için iyi bir seçim olsalar da sıradan yapılandırmalar veya masaüstü çalışmaları için en uygun seçenek değildir. Bu boşluğu doldurmak için Tip-2 hipervizörler bulunmaktadır.

 

Tip-2 hipervizör, mevcut bir işletim sistemine kurulacak şekilde tasarlanmıştır. Çalışmak için daha az donanım gücü gerektirmektedirler ancak bunun bir bedeli vardır. Tip-2 hipervizörler genellikle sanal makineler içinde daha karmaşık veya yüksek kullanımlı iş yüklerini çalıştıramaz. Temel geliştirme, test ve Mac’te Windows yazılımı çalıştırmak gibi benzetim görevleri için tasarlanmışlardır.

I

IAAS (HİZMET OLARAK ALT YAPI)

Infrastructure as a Service- Hizmet Olarak Altyapı (IaaS), internet üzerinden sanallaştırılmış bilgi işlem altyapı bileşenleri sağlayan bir bulut bilişim biçimidir. IaaS, hizmet olarak yazılım (SaaS) ve hizmet olarak platform (PaaS) ile birlikte üç ana bulut bilişim hizmeti kategorisinden biridir. IaaS modelinde üçüncü taraf servis sağlayıcılar; donanımları, işletim sistemlerini ve diğer yazılımları, sunucuları, depolama sistemlerini ve müşteriler için çeşitli bilgi teknolojileri bileşenlerini barındırır. Bazı durumlarda, IaaS sağlayıcıları devam eden sistem bakımı, veri yedekleme ve iş sürekliliği gibi görevleri de yerine getirir.

Bir IaaS modeli, kullandıkça öde esasına dayalı bulut sağlayıcı, sunucular, depolama ve ağ donanımı, sanallaştırma veya misafir sistem ara katmanı (hypervisor) dahil olmak üzere geleneksel olarak şirket içi veri merkezinde bulunan altyapı bileşenlerini barındırır. IaaS sağlayıcısı, bu altyapı bileşenlerine eşlik edecek bir dizi hizmet de sunar. Bunlar ayrıntılı faturalama, izleme, günlük erişimi, güvenlik, yük dengeleme ve kümelemenin yanı sıra yedekleme, çoğaltma ve kurtarma gibi depolama esnekliğini içerebilir. Bu hizmetler çeşitli prensiplere dayalıdır ve IaaS kullanıcılarının önemli altyapı görevleri için yüksek düzeyde otomasyon ve düzenleme sağlar.

IaaS kullanıcıları, internet gibi geniş bir alan ağı (WAN) aracılığıyla kaynaklara ve hizmetlere erişir ve bir uygulama yığınının kalan öğelerini yüklemek için bulut sağlayıcısının hizmetlerini kullanabilir. Örneğin, kullanıcı sanal makineler oluşturmak için IaaS platformuna giriş yapabilir. Maliyetlerin ve performansın izlenmesi, ağ trafiğinin dengelenmesi, uygulama sorunlarının giderilmesi gibi işlemleri yapabilmek için sağlayıcının hizmetlerini kullanabilir.

Herhangi bir bulut bilişim modeli, bir sağlayıcının katılımını gerektirir. Sağlayıcı genellikle IaaS satışında uzmanlaşmış üçüncü taraf bir kurumdur. IaaS kullanıcılara birçok avantaj sağlamaktadır:

  • Ölçeklenebilirlik: IaaS’ın sunduğu en önemli avantajlardan birisidir. IaaS ile kullandıkça öde esasına dayalı bir abonelikle ihtiyaç duyulan bilgi teknolojileri sistemine erişim sağlanır. Sanallaştırma hizmetiyle sistemler hızlı ve verimli bir şekilde çalışır.

 

  • Düşük donanım bakım maliyeti: IaaS ile sistem donanımı dışardan yönetilir ve bu sayede donanım bakımına harcanan zaman ve para en aza indirilir.

 

  • Esneklik: Sitemin türüne göre birçok IaaS sistemi uzaktan erişilebilirdir.

 

  • Kesinti süresinin azaltılması: IaaS sistemi, çok sayıda sunucu ve veri merkezi kullandığından donanım bozulursa oluşan boşluğu doldurmak için diğer donanım kaynakları kullanılabilir hale gelir. Bu sayede personelin ve işin verimliliğini etkileyen bekleme üresi en aza indirilir.

 

  • İsteğe bağlı erişim: Bir IaaS sistemi isteğe bağlı olarak erişilebilirdir. Kullandıkça öde esası gereksiz maliyeti önler.

İ

İŞ SÜREKLİLİĞİ

İş sürekliliği, bir kuruluşun herhangi bir felaket esnasında ve sonrasında önemli işlevlerini sürdürme yeteneğidir. İş sürekliliği planlaması, kritik görev hizmetlerinde kesintileri önlemeyi ve kuruluşun mümkün olan en kısa sürede ve sorunsuz bir şekilde tam işlevini yeniden tesis etmesini amaçlayan risk yönetimi süreç ve prosedürlerini oluşturur.

En temel iş sürekliliği gereksinimi, bir felaket sırasında temel işlevleri çalışır durumda tutmak ve mümkün olduğunca az kesinti süresi ile iyileşmektir. Bir iş sürekliliği planı, doğal afetler, yangınlar, hastalık salgınları, siber saldırılar ve diğer dış tehditler gibi öngörülemeyen çeşitli olayları göz önünde bulundurur.

İş sürekliliği planının esneklik, iyileşme ve beklenmedik durum olmak üzere üç temel unsuru vardır:

Bir şirket, çeşitli felaket olasılıkları göz önünde bulundurularak kritik işlevler ve altyapılar tasarlayarak esnekliği artırabilir. Esneklik artırımı personel rotasyonlarını, veri yedekliliğini ve kapasite fazlasının korunmasını içerebilir. Farklı senaryolara karşı dayanıklılığın sağlanması, işletmelerin temel hizmetlerini kesintisiz bir şekilde sürdürebilmelerine yardımcı olabilir.

Bir felaketten sonra işlevlerin geri yüklenmesi için hızlı kurtarma çok önemlidir. Farklı sistemler, ağlar veya uygulamalar için kurtarma süresi hedefleri belirlemek, öncelikle hangi öğelerin kurtarılması gerektiğini belirlemeye yardımcı olacaktır. Diğer kurtarma stratejileri arasında kaynak envanterleri, üçüncü taraflarla şirket faaliyetlerini üstlenecek anlaşmalar ve kritik görevler için dönüştürülmüş alanların kullanılması yer almaktadır.

Bir beklenmedik durum planı, çeşitli dış senaryolar için prosedürlere sahiptir ve kuruluş içinde sorumlulukları dağıtan bir komuta zinciri içerebilir. Bu sorumluluklar arasında donanımın değiştirilmesi, acil durum ofislerinin kiralanması, hasar değerlendirmesi ve yardım için üçüncü taraf satıcılarla sözleşme yapılması yer alabilir.

İş sürekliliği planına benzer şekilde felaket kurtarma planlaması bir kuruluşun başarısızlık sonrası prosedürler için planlanan stratejilerini belirtir. Ancak bir felaket kurtarma planı, iş sürekliliği planlamasının sadece bir alt kümesidir. Olağanüstü durum kurtarma, temel olarak veri odaklı olup, bir olağanüstü durumdan sonra daha kolay erişilebilecek şekilde veri depolamaya odaklanır. İş sürekliliği bunu göz önünde bulundurur ancak aynı zamanda bir kuruluşun aksama sırasında faaliyette kalması için ihtiyaç duyduğu risk yönetimi, gözetim ve planlamaya da odaklanır.

K

KALİTE GÜVENCESİ

Kalite Güvencesi bir kuruluşun müşterilere mümkün olan en iyi ürünü veya hizmeti sunmasını sağlama faaliyetidir. Kalite güvencesi, bir ürünün tüm geliştirme sürecine bakan ve gelecekteki hataları önleyen sistematik bir yaklaşımdır. Sistematik yaklaşım bir standartla karşılaştırma, süreçlerin izlenmesi ve hata önleme sağlayan ilişkili bir geri besleme döngüsüdür.

ISO (Uluslararası Standartlar Örgütü) kalite güvencesi uygulamalarının arkasındaki ve süreçlerin haritalandırılmasındaki itici bir güçtür. Birçok şirket kalite güvence sistemlerinin yerinde ve etkili olmasını sağlamak için ISO 9000 kullanmaktadır.

Kalite güvencesi, bir şirketin müşterilerin ihtiyaçlarını, beklentilerini ve gereksinimlerini karşılayan ürünler ve hizmetler üretmesine yardımcı olur. Şirketler kalite güvencesi ile müşterilere güven ve sadakat kazandıran yüksek kaliteli ürün teklifleri sunar. Kalite güvence programı tarafından tanımlanan standartlar ve prosedürler, ürün kusurlarının ortaya çıkmadan önce engellenmesine yardımcı olur.

Yazılım kalite güvencesi (SQA), geliştirme döngülerini sistematik olarak iyileştirmek için gerekli kalıpları ve eylemleri bulur. Yazılım kalite güvencesiyle geliştiriciler için hataları ortaya çıkmadan önce önleyebilir. Bu yüzden yazılım kalite güvencesi, geliştirme zamanından ve giderlerinden tasarruf edilmesi açısından önemli hale gelmiştir. Çok sayıda yazılım kalite güvencesi stratejisi bulunmaktadır. Her geliştirme süreci iş verimliliğini optimize etmeye çalışır.

KARMA BULUT (HİBRİT BULUT)

Karma bulut – Hybrid Cloud, genel bulut ile özel bulutu bir araya getiren, verilerin ve uygulamaların bu iki ortam arasında paylaşılmasına izin veren bir bilgi işlem ortamıdır. Karma bulut, bilgi işlem ihtiyaçları ve maliyetler değiştikçe iş yüklerinin özel ve genel bulutlar arasında hareket etmesine izin vererek, işletmelere daha fazla esneklik ve daha fazla veri dağıtımı seçeneği sunmaktadır.

Karma bir bulut oluşturmak için GlassHouse Cloud gibi bir hizmet olarak yazılım (IaaS) platformu, herkese açık bir altyapı, özel bulut sağlayıcısı aracılığıyla özel bir bulutun oluşturulması ve bu iki ortam arasında yeterli geniş alan ağı (WAN) bağlantısı gerekmektedir.

Bir işletme genellikle bilgi işlem örneklerine, depolama kaynaklarına veya büyük veri analizi kümeleri veya sunucusuz bilgi işlem yetenekleri gibi diğer hizmetlere erişebilmek için genel bulutu seçmektedir. Bununla birlikte kuruluşun genel bulut mimarisi üzerinde doğrudan bir kontrolü yoktur ve bu nedenle işletme, karma bulut dağıtımı için özel bulutunu tasarlamak zorundadır. Tasarım; veri merkezi içinde sunucular, depolama, bir yerel alan ağı (LAN) ve yük dengeleyiciler dahil olmak üzere uygun donanımın uygulanmasını içerir. İşletme daha sonra sanal makineler ve bazı durumlarda bir sanallaştırma katmanı veya hipervizör kurmalıdır. Ardından, bilgi teknolojileri ekiplerinin otomasyon ve düzenleme, güvenilirlik ve esneklik ile faturalandırma gibi bulut özelliklerini sunmak için hipervizörün üstüne OpenStack gibi özel bir bulut yazılım katmanı yüklemesi gerekmektedir.

Başarılı bir karma bulut oluşturmanın anahtarı, ihtiyaç duyulan genel bulutla uyumlu hipervizör ve bulut yazılım katmanlarını seçerek, genel bulutun uygulama programlama arabirimleri (API) ve hizmetleriyle uygun çalışabilirliği sağlamaktır. Uyumlu yazılım ve hizmetlerin uygulanması, örneklerin özel ve genel bulutlar arasında sorunsuz bir şekilde taşınmasını sağlayacaktır. Bir geliştirici ayrıca genel ve özel platformlardaki çeşitli hizmet ve kaynakları kullanarak gelişmiş uygulamalar da oluşturabilir.

Karma bulut, dinamik iş yükleri için oldukça değerlidir. Örneğin, tatil mevsimi boyunca önemli talep artışları yaşayan bir işlem emri giriş sistemi iyi bir karma bulut adayıdır. Uygulama özel bulutta çalışabilir ancak bilgi işlem talepleri arttığında genel bir buluttan ek bilgi işlem kaynaklarına erişmek için karma buluta ihtiyaç duyar.

Diğer bir karma bulut kullanım gereksinimi büyük veri işleme durumunda ortaya çıkmaktadır. Örneğin bir şirket, biriken iş, satış, test ve diğer verilerini korumak için karma bulutu kullanabilir ve ardından dağıtılmış bilgi işlem görevlerini desteklemek için Hadoop veya diğer analiz kümesini ölçekleyebilen analitik sorguları genel bulutta çalıştırabilir.

Hibrit bulut ayrıca bir kuruluşun daha geniş bilgi teknolojileri hizmetleri yelpazesi kullanmasını sağlar. Örneğin, bir işletme özel bir bulut içinde kritik iş yükü çalıştırabilir, ancak genel bulut sağlayıcısının veri tabanı veya arşivleme hizmetlerini kullanabilir.

Çeşitli sektörlerdeki işletmeler maliyetleri azaltmak ve yerel kaynaklar üzerindeki yükü azaltmak için karma bulut çözümlerine yönelmiştir.  Karma bulut finanstan sağlık sektörüne kadar, ortamlarının yalnızca bilgi işlem ve depolama gücünü iyileştirmekle kalmayıp, aynı zamanda sunucular için gerekli fiziksel alan kaynağını optimize etmekte de etkilidir.

KONTEYNER

Bulut bilişimde konteyner- container temel olarak işletim sistemi sanallaştırmasına bir yaklaşımdır. Konteyner, kodu ve tüm bağımlılıklarını paketleyen standart bir yazılım birimidir. Konteyner operasyonel verimlilik, sürüm kontrolü, geliştirici verimliliği ve çevresel tutarlılık üretmeye yardımcı olan bloklar oluşturmak için kullanılır. Uygulamaların çalıştığı gerçek ortamlardan uygulama soyutlamalarını içeren mantıksal bir paketleme mekanizması sağlar. Böylece kullanıcı, dağıtılmış platforma bakılmaksızın güvenilirlik, tutarlılık ve çeviklikten emin olur.

Konteynerlerin sağladığı faydalar aşağıdaki gibidir:

  • Bulut Depolamada Tutarlılık: Konteynerler, taşınabilirliği artırır. Organizasyonel ve teknik sürtünmeleri ortadan kaldırarak programın tüm süreç döngüsü boyunca hareket etmesini sağlarlar.
  • Uygulama Sürümü Kontrolü: Kullanıcılar bulut bilişimdeki konteynerler aracılığıyla uygulama kodunun geçerli sürümüne ve bağımlılıklarına bakabilirler. Bir bildirim dosyası Docker konteynerleri tarafından yönetilir. Kullanıcılar, konteyner sürümlerini kolayca tutabilir ve izleyebilir, sürümler arasındaki farkları görebilir ve gerekirse önceki sürümlere geri dönebilir.

 

 

  • Operasyonel Faaliyetlerde Verimlilik: Kullanıcılar, konteyner aracılığıyla daha fazla kaynak elde edebilirler. Bu sayede aynı anda birkaç uygulama üzerinde de çalışabilirler. Konteynerlerin her biri, bir uygulama ve ilgili programlar üzerinde çalışan işletim sisteminin bir işlemi olduğundan, hızlı bir önyükleme süreleri vardır.
  • Geliştiricilerin Verimliliği: Konteynerler, çapraz hizmet arasındaki bağımlılıkları ve çatışmaları azaltarak verimliliği artırır. Programın bileşeni, ayrı bir mikro hizmet çalıştıran farklı varlıklara ayrılmıştır. Konteynerler birbirinden yalıtıldığından, her hizmet için eşitlenen kitaplıklar ve bağımlılıklar için endişelenmeye gerek kalmaz. Her hizmet, birbirleriyle temas halinde olmadığı için bağımsız olarak yükseltilebilir.

Konteyner otomasyonu, konteynerde ölçeklenebilir ve güvenilir çözümler oluşturmanın kritik bir bileşenidir. Otomasyon birçok teknik sorunu çözer, güvenliği ve uyumluluğu artırır, daha hızlı yineleme ve kararlılık sağlar ve hatta ürünün müşteri algısını geliştirebilir. İşletmeler bulut ve konteyner ihtiyaçları için modern ve güvenilir bir otomasyon stratejisi planlamalı ve yürütmelidir.

Ürünler veya platformlarda bulut yerel araçları kullanılarak tam ortam otomasyonu uygulanması bulutun veya şirket içi ortamların altyapısı için sağlam bir temel oluşturur.

Katman 2 ve Katman 3, bilgi teknolojileri iletişim ağının farklı bölümlerini ifade eder. “Katmanlar”, bir bilgi teknolojileri ağının nasıl yapılandırdığını ve açık sistemler ara bağlantısı (OSI) modeli adı verilen ağ iletişimi standardını belirtir.

Katman 2 bir yayın Ortam Erişim Kontrolü (MAC) MAC seviyesi ağı iken Katman 3, internet protokolü (IP) ağı üzerinden bölümlenmiş bir yönlendirmedir.

OSI (Açık Sistemler Ara Bağlantısı), yedi “katmandan” oluşan bir ağ modelidir. Bilgilerin bir katmandan diğerine ve elektriksel uyarılardan uygulamalara nasıl aktarıldığına dair bir taslak olan kontrollü bir hiyerarşidir. OSI standardı mühendislerin iletişimi organize etmelerini sağlayan bir kılavuzdur.

Katman 2, veri paketlerinin bitlere kodlandığı ve çözüldüğü veri bağlantısıdır. MAC (Medya Erişim Kontrolü) alt katmanı, ağdaki bir bilgisayarın verilere nasıl erişeceğini ve bunları iletme iznini nasıl kontrol ettiğini, LLC (Mantıksal Bağlantı Kontrolü) katmanı çerçeve senkronizasyonunu, akışı ve hatayı kontrol eder.

Katman 3, verileri düğümden düğüme aktarmak için sanal devreler olarak bilinen mantıksal yollar oluşturarak anahtarlama ve yönlendirme teknolojileri sağlar. Yönlendirme, adresleme, ağlar arası çalışma, hata işleme, tıkanıklık kontrolü ve paket sıralama bu katmanın işlevleridir. Özetle Katman 2 fiziksel adresleme, hata düzeltme ve medya için bilgi hazırlamadan, Katman 3 ise IP, ICMP, ARP, RIP, IGRP ve yönlendiricilerin mantıksal adreslemesinden ve yönlendirmesinden sorumludur.

KUBERNETES

Kubernetes, konteyner iş yüklerini ve hizmetlerini yönetmek için hem bildirim yapılandırmasını hem de otomasyonu kolaylaştıran taşınabilir, genişletilebilir, açık kaynaklı bir platformdur. Kubernetes hizmetleri hızla büyüyen geniş bir ekosisteme sahiptir.

Kubernetes idareci veya pilot anlamına gelmektedir ve kökeni Yunancadır. Google tarafından, 2014 yılında açık kaynak olarak geliştirilmiştir.

Geleneksel dağıtım dönemi: Kuruluşlar geçmişte fiziksel sunucularda uygulamalar çalıştırıyordu. Fiziksel bir sunucudaki uygulamalar için kaynak sınırlarını tanımlamanın bir yolu yoktu ve bu kaynak ayırma sorunlarına neden oldu. Örneğin, bir fiziksel sunucuda birden çok uygulama çalışıyorsa bir uygulama kaynakların çoğunu alabilir ve sonuç olarak diğer uygulamaların düşük performans gösterebileceği durumlara sebep olabilir. Her uygulamayı farklı bir fiziksel sunucuda çalıştırmak çözüm olsa da kaynaklar yetersiz kullanıldığı için ölçeklenemedi ve kuruluşlar için çok fazla fiziksel sunucu bulundurmak maliyetleri artırdı.

Sanallaştırılmış dağıtım dönemi: Geleneksel dağıtıma çözüm olarak sanallaştırma getirildi. Tek bir fiziksel sunucunun CPU’sunda birden fazla sanal makine çalıştırılmasına izin verilerek uygulamaların sanal makineler arasında izole edilmesi sağlandı. Bir uygulamanın bilgisine başka bir uygulama tarafından serbestçe erişilemediğinden güvenlik konusundaki endişeler azaltıldı.

Konteyner (Container) dağıtım dönemi: Konteynerler sanal makinelere benziyorlardı ancak işletim sistemini uygulamalar arasında paylaşmak için rahat yalıtım özelliklerine sahiplerdi. Bir sanal makineye benzer şekilde konteynerlerin de kendi dosya sistemi, merkezi işlem birimi, belleği ve işlem alanı vardı. Temel altyapıdan ayrıldıklarından, bulutlar ve işletim sistemi dağıtımları arasında taşınabilirlerdi.

 

Konteynerler uygulamaların bir araya getirilmesinin ve çalıştırılmasının iyi bir yoludur. Üretim ortamında, uygulamaları çalıştıran konteynerlerin yönetilmesi ve kesinti olmadığından emin olunması gerekir.  Kubernetes is bu durumda devreye girmektedir. Kubernetes, dağıtılmış sistemleri esnek bir şekilde çalıştırmak için bir çerçeve sağlar. Uygulama için ölçeklendirme ve yük devretme ile ilgilenir, dağıtım kalıpları sağlar.

  • Kubernetes, konteyneri DNS adını veya kendi IP adreslerini kullanarak açabilir. Bir konteynere gelen trafik yüksekse, Kubernetes, yükü dengeleyip dağıtımın kararlı olması için ağ trafiğini dağıtabilir.
  • Kubernetes, yerel depolama, genel bulut sağlayıcıları gibi istenilen bir depolama sistemini otomatik olarak oluşturabilir.
  • Kubernetes kullanarak konuşlandırılan konteynerler için istenen durum tanımlanabilir ve gerçek durum denetlenen bir hızda istenen duruma değiştirebilir. Örneğin, dağıtımı için yeni konteynerler oluşturmak, mevcut konteynerleri kaldırmak ve tüm kaynaklarını yeni konteynere almak için Kubernetes otomatikleştirilebilir.
  • Kubernetes, başarısız olan konteynerleri yeniden başlatır, değiştirir, kullanıcı tanımlı kontrollere yanıt vermeyenleri kapatır.

Kullandıkça öde – Pay as you go  (PAYG), bulut bilişim için kullanıma göre ücretlendirme sağlayan bir ödeme yöntemidir.

Tipik sözleşmeler, mobil telefon hizmet paketi sözleşmelerine benzetilebilir. Kullanıcılar, belirli bir hizmet düzeyi için ödeme yapar ve sözleşmelerinin ötesine geçerlerse, abonelik dışı ek ücretler ödemeleri ya da sözleşmelerini yükseltmeleri gerekebilir. Pay as you go yöntemi ise elektrik faturasına benzetilebilir. Kullandıkça öde yönteminde fatura, tıpkı elektrik faturalarında olduğu gibi her ay bulut bilişim hizmetlerinin kulanım miktarına göre değişir.

Kullandıkça öde yönteminin diğer bulut hizmeti sağlayıcısı sözleşmelerine göre çeşitli avantajları vardır.

Kullandıkça öde yöntemi ile yalnızca kullanılan veriler için ödeme yapılarak paradan tasarruf edilir. Kesin ve basit bir sözleşme kullanıcılara rahatlık sağlar. Sağladığı esneklik ve ölçeklenebilirlikle dalgalanmalara ve büyümeye uyumlu bir yöntemdir. Kullanıcıların iş planı büyüyecekse, esnek olmayan bir sözleşmede yer almak sıkıntılar doğurabilir. Pay as you go yöntemi ise kullanıcılara esneklik sağlamaktadır.

M

Hizmet olarak izleme – Monitoring as a Service (MaaS), bir bulut dağıtım modelidir ve bulut içindeki çeşitli hizmetler ve uygulamalar için izleme işlevlerinin dağıtımını kolaylaştıran bir çerçevedir. Belirli uygulama durumlarını, ağları, sistemleri, örnekleri veya bulutta konuşlandırılabilecek herhangi bir öğeyi sürekli olarak izleyen çevrimiçi durum izlemesi en yaygın MaaS uygulamasıdır.

MaaS sağlayıcıları bir uygulamanın, sunucunun, sistemin veya başka bir bilgi teknolojileri bileşeninin belirli yönünü izlemek için tasarlanmış birden çok araç ve uygulamadan oluşur. Özellikle bilgi teknolojileri bileşenlerinin doğru yönetimi mümkün kılmak için performans ve gerçek zamanlı istatistiklerinin etkin bir şekilde toplanmasına ihtiyaç vardır.

MaaS sağlayıcıları tarafından sunulan araçlar bazı yönlerden farklılık gösterebilir. Tüm araçlarım geçici standartlar haline gelen temel izleme şemaları bulunmaktadır. Durum izleme bunlardan biridir ve en yaygın kullanılan özellik haline gelmiştir. Durum izleme, bir bileşenin belirli bir metrik veya standarda ilişkin genel izlemesidir. Durum izlemede bileşen, sürekli olarak değerlendirilir ve sonuçlar genellikle gerçek zamanlı olarak görüntülenir veya rapor olarak sunulur.

N

Nesnelerin İnterneti (IoT), basit bir ifadeyle her türlü fiziksel nesneyi internete, bağlama eğilimini ifade eder. Bu nesneler, buzdolapları ve ampuller gibi yaygın ev eşyalarından tıbbi cihazlara, otomobillerden trafik lambalarına kadar her şey olabilir.  Nesnelerin İnterneti daha karmaşık bir ifadeyle, kablosuz ağlar üzerinden veri alan ve aktaran herhangi bir fiziksel cihaz sistemi anlamına gelmektedir. Nesnelerin İnterneti anlayışında nesneler sensörlerle bütünleştirilerek çevrelerindeki verileri toplayıp, bu verileri bir ağ üzerinden başka bir nesnelere iletir. Örneğin akıllı saatin sağlık verilerini sensörler aracılığıyla toplayıp bir ağ üzerinden akıllı telefona iletmesi bir Nesnelerin İnterneti yaklaşımıdır. Saat ve telefon buradaki nesneler olup bu iki nesne birbiriyle iletişim halindedir. Sensörlerle donatılmış ve ağ üzerinden haberleşebilen bu cihazlara akıllı cihazlar da denilmektedir. Günümüzde Nesnelerin İnterneti sağlıktan tarıma, üretimden eğitime kadar birçok alanda kullanılmaktadır.

Nesnelerin İnterneti’nin Kısa Tarihi

1830’larda telgrafın kullanımıyla birlikte makineler arasında doğrudan iletişim gerçekleştirildi. “Kablosuz telgraf” olarak tanımlanan ilk radyo ses iletimi 3 Haziran 1900’de gerçekleşti ve Nesnelerin İnterneti’nin ortaya çıkması için gerekli bir başka bileşen olan kablosuz iletişim sağlandı. Bilgisayarların gelişimi ise 1950’lerde başladı.

IoT’nin önemli bir bileşeni olan internet, 1962’de DARPA’nın bir parçası olarak ortaya çıktı ve 1969’da ARPANET’e dönüştü. 1980’lerde ticari hizmet sağlayıcıları ARPANET’in kamu kullanımını desteklemeye başladı ve ARPANET günümüzün modern internetine dönüştü. Küresel Konumlandırma Uyduları (GPS) 1993 yılının başlarında bir gerçeklik haline geldi ve bunu yörüngeye yerleştirilen özel, ticari uydular izledi. Uydular ve sabit hatlar IoT’nin ortaya çıkması için gerekli altyapıyı sağladı.

Nesnelerin İnterneti’nin ilk örneklerinden biri 1980’lerin başlarında, Carnegie Mellon Üniversitesi’nde bulunan bir kola makinesiydi. Yerel programcılar internet yoluyla makineye bağlanarak içeceklerin sayısını ve ısısını kontrol edebiliyorlardı.

Nesnelerin İnterneti, bir kavram olarak 1999 yılına kadar adlandırılmadı. MIT’deki Auto-ID Labs Genel Müdürü Kevin Ashton, Procter & Gamble için sunum yaparken, Nesnelerin İnterneti’ni tanımlayan ilk kişi oldu. 1999 yılında yaptığı sunuma o zamanları trend teknolojisi internet olduğu için Nesnelerin İnterneti ismini verdi. Kevin Ashton, Radyo Frekansı Tanımlamasının (RFID) Nesnelerin İnterneti için bir ön koşul olduğuna inanıyordu. Tüm cihazların “etiketlenmiş” olup olmadığı, bilgisayarların bunları yönetebileceğini, izleyebileceğini ve envanterini çıkarabileceğini savunmaktaydı. Kevin’in sunumu bazı P&G yöneticilerinin ilgisini çekse de Nesnelerin İnterneti terimi sonraki 10 yıl boyunca yoğun bir ilgi görmedi.

2010 yılında Çin hükümeti beş yıllık planlarında Nesnelerin İnterneti’ni stratejik bir öncelik haline getireceğini açıkladı.

2013 yılına kadar Nesnelerin İnterneti,çok sayıda teknolojide kullanılan bir olgu haline geldi. Bina otomasyonu dahil olmak üzere geleneksel otomasyon alanları, kablosuz sensör ağları, GPS, kontrol sistemleri gibi kavramların hepsi IoT’yi destekledi.

 

Nesnelerin İnterneti’nin Avantajları

Nesnelerin interneti, insanların daha rahat yaşamalarına ve çalışmalarına yardımcı olup, şirketlerinin sistemlerinin gerçekte nasıl çalıştığına dair gerçek zamanlı bir bakış sunmaktadır. IoT, şirketlerin süreçleri otomatikleştirmesini ve işçilik maliyetlerini azaltmasını sağlar. Ayrıca israfı azaltır ve hizmet sunumunu iyileştirir, malların üretimini ve dağıtımını daha ucuz hale getirir ve müşteri işlemlerinde şeffaflık sunar. IoT, sağlık, finans, perakende ve üretim dahil tüm sektörlere dokunmaktadır. Örneğin akıllı şehirler, enerji verimliği sağlarken ve bağlı sensörler, mahsul ve sığır verimlerini izlemek ve büyüme modellerini tahmin etmek için tarım ve hayvancılıkta bile kullanılabilir. Tüm bunlardan dolayı IoT, günlük yaşamın en önemli teknolojilerinden birisidir. Yapay zeka, robotik, artırılmış gerçeklik gibi günümüzün diğer teknolojileriyle bütünleşerek sağladığı avantajlarla gün geçtikçe daha da popüler hale gelmektedir.

O

OpenStack, genel ve özel bulutlar için bulut bilişim platformları oluşturmayı ve yönetmeyi sağlayan bir dizi yazılım aracıdır. Yazılım geliştirici ve sağlayıcı büyük şirketlerin yanı sıra binlerce bireysel topluluk üyesi tarafından desteklenmektedir. OpenStack, hem gelişimi hem de topluluk oluşturmayı denetleyen kâr amacı gütmeyen OpenStack Foundation tarafından yönetilmektedir.

OpenStack, kullanıcıların bir bulut ortamını anında yönetmek için farklı görevleri yerine getiren sanal makineleri ve diğer örnekleri dağıtmasına olanak tanımaktadır. Yatay ölçeklendirmeyi kolaylaştırır.

OpenStack açık kaynaklı bir yazılımdır. Bu sayede ihtiyaç duyulan değişiklikler özgürce yapılabilir veya ve bu değişiklikler genel olarak topluluğa ücretsiz olarak paylaşabilir.

OpenStack birçok farklı hareketli parçadan oluşur. Açık yapısı sayesinde herkes OpenStack’a ihtiyaçlarını karşılaması için ek bileşenler ekleyebilir.

OpenStack topluluğu, OpenStack’ın çekirdeğini oluşturan ve sisteminin bir parçası olarak dağıtılan dokuz temel bileşen tanımlamıştır:

 

  • Nova, OpenStack’ın arkasındaki birincil bilgi işlem motorudur. Bilgi işlem görevlerini yerine getirmek için çok sayıda sanal makine ve diğer örnekleri dağıtmak ve yönetmek için kullanılır.
  • Swift, nesneler ve dosyalar için bir depolama sistemidir. Standart sunucu donanımı kümelerinde büyük miktardaki verilerin uzun vadede etkin maliyetli bir şekilde depolanmasını yönetmek için tasarlanmış açık kaynaklı bir yazılımdır. OpenStack Swift proje ekibi, nesne depolama yazılımının performansını, kararlılığını, güvenilirliğini, ölçeklenebilirliğini ve kullanılabilirliğini geliştirmek için tasarlanmış depolama yetenekleri, sürücüler ve hata düzeltmeleri üzerinde çalışır.
  • Cinder, bir disk sürücüsünde belirli konumlara erişebilen geleneksel bilgisayar kavramına benzeyen bir blok depolama bileşenidir. Veriye erişim hızının hassas bir konu olduğu senaryolarda önemlidir.
  • Neutron, OpenStack için ağ oluşturma yeteneği sağlar. Bir OpenStack dağıtımının bileşenlerinin birbirleriyle hızlı ve verimli bir şekilde iletişim kurabilmesini sağlamaya yardımcı olur.
  • Horizon, OpenStack’ın arkasındaki gösterge panelidir. OpenStack için tek grafik arabirimdir. Gösterge paneli sistem yöneticilerinin bulutta neler olup bittiğine göz atmasına ve gerektiğinde yönetmesine olanak sunar.
  • Keystone, OpenStack için kimlik hizmetleri sunar. Esasen, bulut tarafından sağlanan ve kullanma iznine sahip oldukları tüm hizmetlerle eşleştirilen kullanıcıların merkezi bir listesidir. Geliştiriciler mevcut kullanıcı erişim yöntemlerini Keystone ile kolayca eşleştirebilir.
  • Glance, OpenStack’a imaj hizmetleri sunar. İmajlar, sabit disklerin görüntülerini (sanal kopyalarını) belirtir. Glance bu imajların, yeni sanal makine örneklerini dağıtırken kalıp olarak kullanılmasına izin verir.
  • Ceilometer, bulutun bireysel kullanıcılarına faturalandırma hizmetleri sunmasına olanak tanıyan uzaktan ölçüm hizmetleri sunar. OpenStack hizmetleri tarafından üretilen verileri verimli bir şekilde toplar, normalleştirir ve dönüştürür. Birincil hedefli izleme ve ölçümdür ancak diğer ihtiyaçlar için de genişletilebilir faydalar sağlar.
  • Heat, geliştiricilerin bir bulut uygulamasının gereksinimlerini tanımlayan ve gereksinimlerin bir dosyada saklamasına olanak tanıyan OpenStack’ın düzenleme bileşenidir. Bu sayede bulut hizmetinin çalışması için gereken altyapıyı yönetmeye yardımcı olur.

OpenStack, bir veri merkezi genelinde büyük bilgi işlem, depolama ve ağ kaynakları havuzlarını kontrol eden, tümü ortak kimlik doğrulama mekanizmalarına sahip uygulama programlama ara yüzü aracılığıyla yönetilen ve sağlanan bir bulut bilgi işlem sistemidir. Standart hizmet olarak altyapı (IaaS) işlevselliğinin ötesinde hizmetler arasında düzenleme, hata yönetimi ve hizmet yönetimi gibi ek bileşenler sağlar.

Ö

Ölçeklenebilirlik, bir sürecin, ağın, yazılımın veya cihazın artan talepleri büyütme ve yönetme yeteneğidir. Ölçeklenebilirlik, bulut bilişimin en değerli ve en baskın özelliklerinden birisidir. Ölçeklenebilirlik sayesinde, veri depolama kapasitesi artırılabilir veya büyüyen işletmelerin taleplerini karşılamak için ayarlanabilir. İş talepleri arttığında, depolama alanı veya mevcut sunucu sayısı artırılabilir. Artan talep azaldığında orijinal yapılandırmaya geri dönülebilir.

Ölçeklenebilirlik, mevcut altyapının bozulmasına veya tam olarak dönüştürülmesine gerek kalmadan daha büyük iş yüklerinin karşılanmasını sağlar. Ölçeklenebilirliğin etkin bir şekilde kullanılması için ölçeklendirme türlerinin iyi anlaşılması gerekmektedir.

Dikey Ölçeklendirme: Dikey ölçeklendirme, artan iş yükü hacimlerini karşılamak için kaynak ekleme yeteneğidir. Uygulamayı bulutta dağıtılan daha büyük sanal makinelere taşıyarak veya mevcut altyapıyla birlikte genişletme birimleri ekleyerek yapılabilir. Dikey ölçeklendirmenin dezavantajı, depolama kapasitesini artırması ancak hesaplama kapasitesinin aynı kalması nedeniyle performansı düşürmesidir.

 

Yatay Ölçeklendirme: Yatay Ölçeklendirme ek iş yükü hacimlerini karşılamak için mevcut altyapıya düğüm eklenmesidir. Dikey ölçeklendirmenin aksine depolama kapasitesi ile birlikte performans sağlar. Yatay ölçeklendirmeyle, toplam iş yükü hacmi, toplam düğüm sayısı üzerinde toplanır ve gecikme süresi etkili bir şekilde azaltılır. Bu ölçeklendirme, daha az gecikme süresi ve optimize edilmiş iş hacmi gerektiren iş yükleri için idealdir.

 

Çapraz Ölçeklendirme: Çapraz ölçeklendirme, dikey ve yatay ölçeklendirmenin birleştirilmesidir. Bu ölçeklendirme ile gereksinimler azaldıkça depolama kaynakları kaldırılır. Çapraz ölçeklendirme, belirli zamanlar için ek depolama kaynakları gerektiren iş yükü için esneklik sağlar. Örneğin çapraz ölçeklendirme kullanan web siteleri trafik arttıkça hesaplama gereksinimleri karşılar ve trafik azaldığında hesaplama kapasitesi orijinal boyutuna geri yüklenir. Bu tür ölçeklendirme, değişken iş yükü hacimleriyle ilgilenen ortamlar ve işletmeler için gelişmiş bütçeleme ve maliyet etkinliği sağlar.

Özel bulut – Private Cloud, internet veya özel bir iç ağ üzerinden belirli kullanıcılara sunulan bilgi işlem hizmetleri olarak tanımlanır. Dahili veya kurumsal bulut olarak da adlandırılan özel bulut işletmelere, şirket içinde barındırılan bir bilgi işlem altyapısı üzerinde özel kaynaklardan sağlanan ek kontrol ve özelleştirme ile birlikte, kendi kendine hizmet, ölçeklenebilirlik ve esneklik de dahil olmak üzere bir genel bulutun birçok avantajını sunmaktadır.

Özel bulut tek kullanıcılı bir ortamdır, yani onu kullanan kuruluş (kiracı) kaynakları diğer kullanıcılarla paylaşmaz. Bu kaynaklar çeşitli şekillerde barındırılabilir ve yönetilebilir.

Özel bulut; genel, özel, karma veya bu üçünün kombinasyonu olan çoklu bulut modellerinden ikincisidir.  Her model, tüm bulutların çalışması için bir işletim sistemine ihtiyacı olması gibi bir bulut altyapısının ortak temel ögelerini içermektedir ancak sanallaştırma gibi işletim sisteminin üzerine yığılmış çeşitli yazılım türleri, bulutun nasıl çalışacağını belirleyen ve bu modelleri ayırt eden olgudur.

Özel bulutun ana avantajı, kaynakları kullanıcılar arasında paylaşmamasıdır. Adından da anlaşılacağı gibi özel bulut bilgi işlem modeli, tipik olarak güvenlik, iş yönetişimi veya yasal uyumluluk gereksinimlerini karşılamak için ortamları üzerinde doğrudan kontrol gerektiren dinamik veya öngörülemeyen bilgi işlem ihtiyaçları olan işletmeler için en iyi seçim olacaktır. Bunlara ek olarak özel bulut, aşağıdaki avantajları açısından tercih edilmektedir:

  • Yalıtılmış ağ güvenliği
  • Kaynakların yalnızca bir kuruluşa adanması sayesinde performans artışı
  • Özelleştirme için artırılmış kapasite

P

Hizmet olarak platformPlatform as a Service (PaaS), üçüncü taraf bir sağlayıcının, kullanıcılara internet üzerinden genellikle uygulama geliştirme için gerekli olan donanım ve yazılım araçlarını sunduğu bir bulut bilgi işlem modelidir. Bir PaaS sağlayıcısı donanım ve yazılımı kendi altyapısında barındırır. Sonuç olarak PaaS, geliştiricilerin yeni bir uygulama geliştirmek veya çalıştırmak için şirket içi donanım ve yazılım kurmak zorunluluğunu ortadan kaldırır. PaaS, adından da anlaşılacağı gibi uygulamaları geliştirmek ya da özelleştirmek için bir platform sunar. PaaS, uygulamaların hızlı, basit ve uygun maliyetli geliştirilmesini, test edilmesini ve entegrasyonunu sağlar.

PaaS genellikle bir işletmenin tüm bilgi teknolojileri altyapısının yerini almaz. Bunun yerine, işletim sistemleri, sunucular, veri tabanları, ara katman yazılımı ve ağ donanımları gibi temel bulut altyapısı bileşenlerini birleştirme eğilimindedir. Bu işlevlerin her biri, servis sağlayıcıya aittir ve servis sağlayıcısı tarafından işletilir, yapılandırılır ve korunur. PaaS ayrıca veri tabanı yönetim sistemleri, programlama dilleri, kütüphaneler ve çeşitli geliştirme araçları dahil olmak üzere ek kaynaklar sunmaktadır. Bir PaaS sağlayıcısı, kullanıcıların uygulamaları ve veri kümelerini yükleyebilecekleri esnek ve optimize edilmiş bir ortam sunar. Kullanıcılar, temel altyapı ve hizmetleri oluşturmak ve sürdürmek yerine uygulamaları oluşturmaya ve çalıştırmaya odaklanabilirler. Birçok PaaS ürünü yazılım geliştirmeye yöneliktir. Bu platformlar, hesaplama ve depolama altyapılarının yanı sıra geliştiricilerin daha hızlı ve verimli bir şekilde yeni yazılımlar oluşturmasına yardımcı olan metin düzenleme, sürüm yönetimi, derleme ve test hizmetleri sunar. PaaS, hizmetleri genel, özel ve karma bulutlar aracılığıyla sağlanabilir. PaaS ekip iş birliği geliştirme, uygulama tasarımı ve geliştirme, uygulama testi ve dağıtımı, web servis entegrasyonu, bilgi güvenliği ve veri tabanı entegrasyonu gibi hizmetler içermektedir.

Geliştiriciler için çeşitli PaaS tipleri mevcuttur:

 

Genel PaaS – Public PaaS, genel bulutta (public cloud) kullanım için en uygun seçimdir. Genel PaaS, kullanıcının yazılım dağıtımını kontrol etmesine izin verirken, bulut sağlayıcı, işletim sistemleri, veri tabanları, sunucular ve depolama sistemi ağları dahil olmak üzere uygulamaların barındırılması için gerekli tüm diğer bilgi teknolojileri bileşenlerinin dağıtımını yönetir. Genel PaaS sağlayıcıları, geliştiricilerin işlerin altyapı kısmını oluşturmaya gerek kalmadan sunucu ve veri tabanlarını kurmalarını, yapılandırmalarını ve kontrol etmelerini sağlayan bir ara katman yazılımı sunar.

Özel PaaS – Private PaaS, özel veri merkezinin güvenliğini, uyumluluğunu, faydalarını ve potansiyel olarak düşük maliyetlerini korurken, genel PaaS’ın çevikliğini sunmayı amaçlamaktadır. Özel PaaS genellikle kullanıcının güvenlik duvarında bulunan ve şirket içi veri merkezinde tutulan bir cihaz veya yazılım olarak sunulur. Özel PaaS, her türlü altyapı üzerinde geliştirilebilir ve şirketin özel bulutu içinde çalışabilir. Özel PaaS, bir kuruluşun geliştiricilere daha iyi hizmet etmesine, iç kaynak kullanımının geliştirilmesine izin verir. Özel PaaS, geliştiricilerin şirket uygulamalarını dağıtmalarına ve yönetmelerine izin verirken, aynı zamanda sıkı güvenlik ve gizlilik gereksinimlerine de uyar.

Karma PaaS – Hybrid PaaS, genel PaaS ile özel PaaS’ı birleştirerek şirketlere, genel PaaS tarafından sağlanan sınırsız kapasite esnekliğini ve özel PaaS’taki dahili bir altyapıya sahip olma avantajlarını kazandırır.

İletişim PaaS (CPaaS) – Communication PaaS, geliştiricilerin uygulamalarına altyapıya ve ara yüzlere ihtiyaç duymadan gerçek zamanlı iletişim eklemelerini sağlayan bulut tabanlı bir platformdur. Bu işlevler için özel olarak oluşturulan uygulamalarda gerçek zamanlı iletişim gerçekleşir. Örnekler arasında Skype, FaceTime, WhatsApp vb. uygulamalar bulunmaktadır.

CPaaS, kullanıcılara standart tabanlı uygulama, programlama ara yüzleri, yazılım araçları, önceden oluşturulmuş uygulamalar ve örnek kodlar dahil olmak üzere gerçek zamanlı iletişim özelliklerinin oluşturulması için eksiksiz bir geliştirme çerçevesi sunar.

CPaaS sağlayıcıları ayrıca destek ve ürün belgeleri sağlayarak geliştirme süreci boyunca kullanıcılara yardımcı olur. Bazı sağlayıcılar, farklı masaüstü ve mobil platformlarda uygulama oluşturmaya yardımcı olabilecek kütüphanelerin yanı sıra yazılım geliştirme kitleri de sunmaktadır.

Mobil PaaS (mPaaS) – Mobile PaaS, mobil uygulamaların yapılandırılması için ücretli bir entegre geliştirme ortamının kullanır. mPaaS’de kodlama becerileri gerekli değildir. MPaaS bir web tarayıcısı aracılığıyla sunulur ve genellikle genel bulut, özel bulut ve şirket içi depolamayı destekler. Hizmet, genellikle dahil edilen cihaz sayısına ve desteklenen özelliklere göre değişen, aylık ücretlendirmeyle kiralanır. MPaaS, kullanıcılara GPS, sensörler, kameralar, mikrofon gibi özelliklere doğrudan erişim ve HTML5 veya yerel uygulamaların geliştirilmesini basitleştirmelerini sağlayan, nesneye yönelik bir sürükle bırak ara yüzü sunmaktadır.

Açık PaaS- OpenPaaS takvim, kişiler ve posta uygulamaları dahil olmak üzere faydalı web uygulamaları sağlayan ücretsiz, açık kaynaklı bir iş birliği platformudur. OpenPaaS, kullanıcıların, özellikle karma bulutlardaki kurumsal iş birliği uygulamalarına yönelik bir PaaS teknolojisi geliştirmek amacıyla yeni uygulamaları hızlı bir şekilde dağıtmalarını sağlamak için tasarlanmıştır.

PaaS çözümleri, mobil uygulamaların geliştirilmesinde sıklıkla kullanılmaktadır. Bununla birlikte PaaS, neredeyse her cihazda çalıştırılabilecek bir uygulama oluşturma yeteneğine sahip esnek ve dinamik bir çözüm sunduğundan birçok geliştirici ve şirket, platformlar arası uygulamalar oluşturmak için PaaS’i tercih etmektedir. PaaS ayrıca bir şirketin ürün geliştirme metodolojilerine uyması için uygulama yaşam döngüsü yönetimi özelliklerinin yanı sıra spesifik özellikler sunar. Model ayrıca DevOps ekiplerinin, kesinti sağlamadan güncelleme ekleyen bulut tabanlı sürekli entegrasyon araçları eklemelerine izin vermektedir.

PaaS, bir uygulamanın pazara sunulma süresini kısaltmak için bakım görevlerini otomatikleştirir veya tamamen ortadan kaldırır. Ek olarak, PaaS, ölçeklendirilebilir altyapıyı yönetme yükünü azaltmaya yardımcı olur. PaaS, yük dengeleme, ölçeklendirme ve dağıtma karmaşıklığını ortadan kaldırır. Bu görevleri kontrol eden geliştiriciler yerine, PaaS sağlayıcıları sorumluluk alır.

R

RecoverPoint for Virtual Machines ®, VMware vSphere ortamında veri çoğaltma, koruma ve kurtarma sağlayan sanallaştırılmış bir çözümdür. VMware sanal makinelerinin herhangi bir zamanda hızlı bir şekilde kurtarılmasını sağlar. Dell EMC RecoverPoint for Virtual Machines ®, operasyonel ve olağanüstü durum kurtarma için sürekli veri koruması sağlar. Bu sayede sanal makine koruması basit ve verimli bir şekilde yönetilebilir.

Kurumsal uygulama sahipleri VMware vCenter eklentisi aracılığıyla sanal makine veri korumalarını ayarlayabilir ve yönetebilir. Otomatik konfigürasyon kurtarma noktası ve kurtarma zamanı hedeflerinin karşılanmasını kolaylaştırır.

RecoverPoint for Virtual Machines, müşteri tarafından tedarik edilen VMware vCenter ile entegre olan, hipervizör tabanlı, yalnızca yazılımla veri çoğaltmadır.  RecoverPoint for Virtual Machine senkron, asenkron veya dinamik olmak üzere herhangi bir mesafede çoğaltma ilkelerini destekler ve veri sıkıştırma ve veri tekilleştirme ile WAN bant genişliği kullanımını optimize eder.

S

Hizmet Olarak Yazılım Software as a Service (SaaS) bulut tabanlı bir hizmet olup bir iş ağını çalıştırmak ve güncellemek için yazılımı indirmek yerine uygulamalara internet tarayıcısı üzerinden erişim sağlar. SaaS, günümüzde en büyük bulut pazarını temsil etmektedir ve hala hızla büyümektedir. SaaS, uygulama dağıtım modeli sayesinde uygulamaları tek tek bilgisayarlara kurma ve çalıştırma gereksinimini ortadan kaldırmaktadır. SaaS, uygulama servis sağlayıcısı (ASP) ve isteğe bağlı bilgi işlem yazılımı dağıtım modelleri ile yakından ilgilidir. Talep edilen yazılımdaki SaaS modelinde, sağlayıcı müşteriye, özellikle SaaS dağıtımı için oluşturduğu uygulamanın tek bir kopyasına ağ tabanlı erişim sağlar. Uygulamanın kaynak kodu tüm müşteriler için aynıdır ve yeni özellikler veya işlevler tüm müşterilere sunulur. Kuruluşlar, SaaS uygulamalarını uygulama programlama arabirimlerini (API) kullanarak diğer yazılımlarla bütünleştirebilir. Örneğin, bir işletme kendi yazılım araçlarını yazabilir ve bu araçları SaaS ile entegre etmek için SaaS sağlayıcısının API’lerini kullanabilir. E-posta, satış yönetimi, müşteri ilişkileri yönetimi (CRM), finansal yönetim, insan kaynakları yönetimi, faturalandırma ve iş birliği gibi temel işletme teknolojileri için SaaS uygulamaları bulunmaktadır.

SaaS’ın en önemli avantajı kuruluşların kendi bilgisayarlarına veya kendi veri merkezlerine uygulama yükleme ve çalıştırma gereksinimlerini ortadan kaldırmasıdır. Bu sayede donanım edinme, sağlama ve bakımın yanı sıra yazılım lisanslama, kurulum ve destek masraflarını da ortadan kaldırır. SaaS modelinin diğer avantajları şunlardır:

  • Esnek maliyet: Müşteriler, yüklenecek yazılımı satın almak veya desteklemek için ek donanım almak yerine, bir SaaS sağlayıcısına abone olarak genellikle kullandıkça öde modeline göre aylık olarak ödeme yaparlar. Bu sayede işletmeler daha iyi ve öngörülebilir bütçeleme yapabilirler. Kullanıcılar, yinelenen maliyetleri durdurmak için istedikleri zaman SaaS tekliflerini sonlandırabilirler. Ayrıca kurum içi BT personelinin iş yükü azaltılır.

 

  • Ölçeklenebilir kullanım: SaaS gibi bulut hizmetleri, müşterilere talep üzerine daha fazla veya daha az sayıda hizmet veya özelliğe erişme seçeneği sunan yüksek dikey ölçeklenebilirlik sunar.

 

  • Erişilebilirlik ve kalıcılık: SaaS uygulamaları internet üzerinden sağlandığı için kullanıcılar bunlara herhangi bir internet özellikli cihazdan ve konumdan erişebilir. Herhangi bir SaaS uygulaması bir internet tarayıcı üzerinden çalıştırılabildiği için uygulamanın Windows, Mac, Linux, Android veya iOS gibi hangi işletim sisteminde kullanıldığı önemli değildir.

Sanal işlemci olarak da bilinen sanal CPU (vCPU), sanal bir makineye (VM) atanan fiziksel bir merkezi işlem birimidir.

Sanal makinelerin her birine varsayılan olarak bir vCPU atanır. Fiziksel ana bilgisayarın elinde birden fazla CPU çekirdeği varsa, bir CPU zamanlayıcı yürütme kayakları atar ve vCPU temel olarak mantıksal işlemcilerde bir dizi zaman aralığı haline gelir. Bu bağlamda bazı uzmanlar vCPU’yu ayrı bir CPU olarak değil, işlemcinin çekirdeğinde harcanan zamanın bir payı olarak görürler.

İşlem süresi faturalandırılabilir olduğundan, yöneticinin bulut sağlayıcısının vCPU kullanımını bir faturada nasıl belgelediğini anlaması önemlidir. Yöneticinin daha fazla vCPU eklemenin performansı otomatik olarak iyileştirmeyeceğini fark etmesi de oldukça önemlidir. Bunun nedeni, vCPU’ların sayısı arttıkça, zamanlayıcının fiziksel CPU’lardaki zaman aralıklarını koordine etmesinin zorlaşması ve bekleme süresi performansının düşebilmesidir.

Sanal makinelerde vCPU’lar, simetrik çoklu işlem (SMP) çok iş parçacıklı hesaplama modelinin bir parçasıdır. SMP ayrıca daha paralel sanallaştırılmış görevlerin performansını artırmak için iş parçacıklarının birden çok fiziksel veya mantıksal çekirdek arasında bölünmesine izin verir. vCPU’lar çoklu görevlerin çok çekirdekli bir ortamda ardışık olarak yapılmasını sağlamaktadır.

Sanal sabit disk (VHD), sabit sürücünün tüm içeriğini depolamak için kullanılan bir disk imajı dosyası biçimidir. Bazen sanal makine olarak adlandırılan disk imajı, mevcut bir sabit sürücüyü çoğaltır, tüm verileri ve yapısal öğeleri içerir. Sanal disk, fiziksel ana bilgisayarın erişebileceği her yerde saklanabilir.

Sabit boyutlu ve dinamik olarak genişleyen olmak üzere iki türü bulunmaktadır. Her iki tür de diskin sanal makinelerde maksimum boyut değerine sahiptir. Ancak, sabit boyutlu VHD’ler, ana bilgisayarın dosya sisteminde belirtilen miktarda fiziksel disk alanını otomatik olarak alırken, dinamik olarak genişletilen diskler yalnızca gerekli alanı ayırır.

Çoğu durumda, sanal makineleri fiziksel sabit diskler yerine sanal sabit diskler kullanacak şekilde yapılandırmak en iyisidir. Sanal disk, konuk işletim sistemine fiziksel disk sürücüsü olarak görünen bir dosya veya dosya kümesidir. Dosyalar ana makinede veya uzak bir bilgisayarda olabilir. Sanal diski olan bir sanal makineyi yapılandırdığınızda, fiziksel diski yeniden bölümlendirmeden veya ana bilgisayarı yeniden başlatmadan sanal diske yeni bir işletim sistemi yükleyebilirsiniz. Sanal diskler taşınabilir olmaları açısından avantaj sağlarlar. Sanal diskler ana makinede veya uzak bir bilgisayarda dosya olarak depolandığından, aynı bilgisayardaki yeni bir konuma veya farklı bir bilgisayara kolayca taşınabilirler.

Sanallaştırma, sunucu, masaüstü, depolama aygıtı, işletim sistemi veya ağ kaynaklarının sanal sürümünün oluşturulmasıdır. Başka bir deyişle, sanallaştırma, bir kaynağın veya uygulamanın tek bir fiziksel örneğini birden çok müşteri ve kuruluş arasında paylaşmaya izin veren bir tekniktir. Sanallaştırmanın birden fazla türü bulunmaktadır:

Donanım Sanallaştırma: Mevcut işletim sistemi ve donanım üzerinden sanal makine oluşturulması donanım sanallaştırma olarak bilinir. Sanal makine, temel donanımdan mantıksal olarak ayrılmış bir ortam sağlar.

Sanal makine yazılımının veya sanal makine yöneticisinin (VMM) doğrudan donanım sistemine yüklenmesi donanım sanallaştırma olarak bilinir. Donanım sisteminin sanallaştırılmasından sonra makinenin üzerine farklı işletim sistemleri kurabilir ve bu işletim sistemlerinde farklı uygulamalar çalıştırılabilir. Sanal makineleri kontrol etmek fiziksel bir sunucuyu kontrol etmekten çok daha kolay olduğundan donanım sanallaştırma esas olarak sunucu platformları için yapılır.

İşletim Sistemi Sanallaştırma: Sanal makine yazılımının veya sanal makine yöneticisinin doğrudan donanım sistemi yerine Host işletim sistemine yüklenmesi, işletim sistemi sanallaştırma olarak bilinir. İşletim sistemi sanallaştırma temel olarak farklı işletim sistemi platformlarındaki uygulamaları test etmek için kullanılır.

Sunucu Sanallaştırma: Sanal makine yazılımının veya sanal makine yöneticisinin doğrudan sunucu sistemine yüklenmesi sunucu sanallaştırma olarak bilinir. Sunucu sanallaştırma, tek bir fiziksel sunucunun yükü dengelemek için birden çok sunucuya bölünmesi gerektiği zaman yapılır.

Depolama Sanallaştırma: Depolama sanallaştırma, fiziksel depolamayı birden çok ağ depolama aygıtından gruplama işlemidir. Depolama sanallaştırma, yazılım uygulamaları kullanılarak da gerçekleştirilir. Depolama sanallaştırma, temel olarak yedekleme ve kurtarma amacıyla yapılır.

SAP Cloud Platform (SCP), bulut uygulamaları için geliştirme ve çalışma zamanı ortamı sağlayan bir hizmet olarak platform (PaaS) ürünüdür. SAP HANA (high-performance analytic appliance), yüksek hacimli verileri gerçek zamanlı olarak işlemek için bir bellek içi veri tabanı ve uygulama geliştirme platformudur. SAP HANA açık standartlar kullanan, bağımsız yazılım satıcılarının ve geliştiricilerinin HANA tabanlı bulut uygulamaları oluşturmasına ve test etmesine olanak tanır. Bellek içi bilgi işlem motoru, HANA’nın verileri bir diskten okuması yerine RAM’de depolanan verileri işlemesine izin verir. Bu sayede uygulamanın müşteri işlemlerinden ve veri analizlerinden anlık sonuçlar elde etmesini sağlanır.

Hizmet olarak SAP HANA, tamamen yönetilebilir SAP HANA hizmeti anlamına gelmektedir. Müşterilerin SAP HANA için ihtiyaç duydukları geliştirme, test ve canlı ortamların uygun zamanlarda kurulu olarak teslim edildiği bir çözümdür. Müşterilerin tek yapması gereken, ihtiyaçlarının nerede barındırılmasını istediklerine ve ne tür işlevselliklere ihtiyaç duyduklarına karar vermeleridir. Kurulum, yedekleme ve yükseltme gibi yönetim görevleri de hizmet olarak SAP HANA ‘ya dahildir. Yüksek çalışabilirlik oranı ve hızlı kurulum ile proje sürelerinin kısaltılması açısından avantaj sağlar.

Sürekli yedekleme olarak da adlandırılan sürekli veri koruma (CDP), bir kuruluştaki tüm verilerin herhangi bir değişiklik yapıldığında yedeklendiği bir depolama sistemidir. Veri değişikliğinin gerçekleştiği her an için tam depolama anlık görüntülerinin elektronik günlüğünü oluşturur. Sürekli veri korumanın en büyük avantajı, kuruluşta gerçekleşen her işlemin kaydını tutmasıdır. Bu sayede sisteme bir virüs veya trojan bulaşması gibi istenmeyen bir durum sonucunda etkilenen dosyaların en son temiz kopyasına ulaşmayı her zaman mümkün kılar. Sürekli veri koruma donanımının ve programlamasının kurulumu basittir ve mevcut verileri riske atmaz.

Sürekli veri koruma, her döngüde yedeklenmesi gereken veri miktarını en aza indirir ve yedekleme penceresini etkin bir şekilde ortadan kaldırır. Bu nedenle, yedeklemeler, gece başına bir kez değil de birkaç dakikada bir gerçekleşir.

SÜREKLİ VERİ KORUMA

Sürekli veri koruma, belirli bir süre boyunca dosya veya bilgi bloğu oluşturulduğunda veya güncellendiğinde verilerin durumundaki değişiklikleri aşamalı olarak yedekleyerek çalışır. Bazı durumlarda, yalnızca bir ilk tam yedekleme vardır ve sonraki tüm yedeklemeler orijinal yedeklemeyle birlikte artar. Bu yaklaşım, veri yedekleme için standart tekniklerden farklı olsa da daha fazla benimsenmektedir. Sürekli veri koruma sistemleri blok, dosya veya uygulama tabanlı olabilir.

T

Test, geliştirilen bilgisayar yazılımının kalitesini belirlemek ve ürün piyasaya sürülmeden önce düzeltilebilmesi için yazılımda hata bulmak amacıyla yapılan bir dizi faaliyeti içerir. Basit bir deyişle, gerçek sonuçların beklenen sonuçlarla eşleşip eşleşmediğini kontrol etmek ve yazılım sisteminin hatasız olmasını sağlamak için yapılan bir etkinliktir. Yazılım testi hata tespitinden daha fazlasıdır. Test, aynı zamanda ürünün son kullanıcının istediği gibi çalıştığını garanti etmek için gerçekleştirilir.

Geliştirme, ürünü oluşturmak için kaynak kodun yazılması ve sürdürülmesi sürecidir. Yazılım geliştirme araştırma, prototip oluşturma, değiştirme, yeniden kullanma, yeniden mühendislik ve bakım faaliyetleri içerebilir. Yazılım geliştirme süreci ilk tasarımdan son teste kadar kapsamlı bir faaliyettir.

 

Yazılım oluşturma sürecine veya aşamasına yazılım geliştirme denir. Yazılım testi ise hata ve gereksinim uyumsuzluğu bulma niyetiyle yapılan bir süreçtir.

Yazılım geliştirme aşaması kod yazım sürecini içerirken test ise kodun beklenilen şekilde çalışıp çalışmadığını anlamak amacıyla yapılır. Kısaca yazılım geliştirme, yazılım oluşturma, tasarlama, dağıtma ve destekleme süreçlerini içeren bir dizi bilgisayar bilimi faaliyetini ifade eder. Yazılım testi ise ilgili müşterilere test edilen bir ürünün veya yazılımın kalitesi hakkında bilgi sağlamak için yapılan bir incelemedir.

Uptime Institute tarafından belirlenmiş uluslararası alanda geçerlilik gösteren ve bir veri merkezinin ya da BT altyapı tesisinin kapasite, yedeklilik ve hata toleransı konularına odaklanan 4 farklı seviyede sertifikasyon mevcuttur. Tier sertifikalarına sahip olabilmek için her bir seviyeye ait teknik zorunlulukların yerine getirilmesi gerekmektedir.

Uptime Institute TIER Karşılaştırma Tablosu

  Tier I Tier II Tier III Tier IV
Bina Türü Bağımlı Bağımlı Bağımsız Bağımsız
Destek Vardiyası Yok 1 vardiya 1'den fazla vardiya 24 saat destek
Kabinet Başına Standart Enerji < 1 kW 1-2 kW 1-2 kW 1-3 kW
Kabinet Başına En Fazla Enerji < 1 kW 1-2 kW > 3 kW > 4 kW
Yükseltilmiş Zemin Yüksekliği 12” 18” 30-36” 30-42”
BT Yükünü Destekleyen Bileşenlerin Kapasitesi N N + 1 N + 1 N + herhangi hata
Yedeklilik Yok Var Var Var
Dağıtım Kanalları 1 1 1 aktif, 1 alternatif 2 eş zamanlı aktif
Eş Zamanlı Bakım Hayır Hayır Evet Evet
Beklenen Kesinti Süresi 28,8 saat 22 saat 1,6 saat 0,8 saat
Süreklilik Oranı % 99,67 % 99,75 % 99,98 % 99,99

V

Veri etki alanı yedekleme aracı- data domain backup appliance, yedekleme yönetimi yazılımı, depolama sürücüleri, ağ arabirimleri ve diğer yedekleme yönetimi yardımcı programları ile donatılmış bir donanım cihazıdır. Yerel bileşenlere bağlanarak çalışır. Önceden yüklenmiş yedekleme yazılımı, bağlı ve yapılandırılmış aygıttan veri yakalar ve yerel depolama ortamında depolar. Aynı veriler gerektiğinde yedekleme cihazı üzerinden geri yüklenebilir. Verileri şifreleyerek ve veri güvenliği ve koruma hizmetleri de sağlayabilir.

Veri etki alanı yedekleme araçlarıyla, yedeklemeler daha hızlı ve kolay yönetilebilir hale gelmiştir.

Y

Yazılım tanımlı depolama (SDS), depolama yazılımını, donanımından ayıran bir depolama mimarisidir. Geleneksel ağa bağlı depolama (NAS) veya depolama alanı ağı (SAN) sistemlerinin aksine, genellikle herhangi bir endüstri standardı veya x86 sisteminde çalışacak ve yazılımın özel donanıma bağımlılığını kaldıracak şekilde tasarlanmıştır. Yazılım tanımlı depolama (SDS), kullanıcıların ve kuruluşların depolama kaynaklarını programlanabilir hale getirerek daha fazla esneklik, verimlilik ve ölçeklenebilirlik sağlamaktadır. Bu yaklaşım yazılım tanımlı depolamanın, depolama kaynaklarının kolayca otomatikleştirilebileceği ve düzenlenebileceği yazılım tanımlı veri merkezi (SDDC) mimarisinin ayrılmaz bir parçası olmasını sağlar.

Yazılım tanımlı depolama genel olarak aşağıdaki özelliklere sahiptir:

  • Otomasyon: Maliyetleri düşük tutan basitleştirilmiş yönetim.
  • Standart arabirimler: Depolama aygıtlarının ve hizmetlerinin yönetimi ve bakımı için bir uygulama programlama arabirimi.
  • Sanallaştırılmış bir veri yolu: Bu arabirimlere yazılan uygulamaları destekleyen blok, dosya ve nesne arabirimleri.
  • Ölçeklenebilirlik: Performansı engellemeden depolama altyapısını ölçeklendirme yeteneği.
  • Şeffaflık: Hangi kaynakların kullanılabilir olduğunu izleme ve yönetme yeteneği.

Yazılım tanımlı depolama, depolamanın kendisini donanımdan ayırmamaktadır. Özel donanım yerine endüstri standardı sunucular kullanarak hizmet sağlayan bir katmandır. Yazılım tanımlı güncelleme temel olarak depolananları değil, depolama isteklerini kontrol eden birimleri soyutlamaktadır. Verilerin nasıl ve nerede depolanacağının değiştirilmesine olanak tanır.

SDS, endüstri standardı herhangi bir sunucuda ve diskte çalışabilir. Diğer depolama türlerinden farklı olarak, oturduğu donanımdan ziyade kendi yazılımına bağlıdır. Bu sayede hem sunucunun standart işletim sisteminde hem de bir sanal makinede çalışabilir. Bazı yazılım tanımlı depolama ürünleri konteynerlerde bile çalışabilir.

Yazılım tanımlı veri merkezi (SDDC)sanal veri merkezi, tüm altyapının sanallaştırıldığı ve hizmet olarak sunulduğu veri merkezi için kullanılan ifadedir. Veri merkezinin kontrolü yazılımla sağlanır ve tamamen otomatiktir. Geleneksel veri merkezlerinin aksine donanım yapılandırması, akıllı yazılım sistemleri aracılığıyla sağlanır. Yazılım tanımlı veri merkezleri hem eski kurumsal uygulamaları hem de yeni bulut bilişim hizmetlerini desteklemek için bir çözüm sunduğundan sanallaştırma ve bulut bilişimin gelişiminde önemli bir adım olarak kabul edilmektedir.

Sanallaştırma, yazılım tanımlı veri merkezinin merkezinde yer alır. Yazılım tanımlı veri merkezinin ağ, depolama ve sunucu sanallaştırma olmak üzere üç temel yapı taşı vardır:

Ağ sanallaştırma, kullanılabilir bant genişliğini, her biri belirli sunucuya veya cihaza gerçek zamanlı olarak atanabilecek şekilde bağımsız kanallara bölerek ağ kaynaklarını birleştirir.

Depolama sanallaştırma, birden çok ağ depolama aygıtının tek bir depolama birimi gibi görünen birime birleştirilmesidir.

Sunucu sanallaştırma, sunucu kaynaklarının en üst düzeye çıkarılmasına yardımcı olmak için fiziksel bir sunucunun daha küçük sanal sunuculara bölünmesidir. Sunucu sanallaştırmasında, sunucunun kaynakları kullanıcılardan gizlenir veya maskelenir ve fiziksel sunucuyu sanal veya özel sunucular olarak adlandırılan birden çok sanal ortama bölmek için yazılım kullanılır.

Yazılım tanımlı veri merkezi uygulamaları, altyapıyı ve bilgi teknolojileri kaynaklarını dinamik olarak yapılandırmanın bir yoludur.

Yük dengeleyici, ters proxy olarak işlev gören, ağ veya uygulama trafiğini birkaç sunucuya dağıtan bir aygıttır. Yük dengeleyiciler, uygulamaların kapasitesini ve güvenilirliğini artırmak için kullanılır. Uygulama ve ağ oturumlarını yönetme ve sürdürme ile ilişkili sunucular üzerindeki yükü azaltarak ve uygulamaya özgü görevleri gerçekleştirerek uygulamaların genel performansını iyileştirir.

Yük dengeleyiciler Katman 4 ve Katman 7 olmak üzere genellikle iki kategoriye ayrılır. Katman 4 yük dengeleyicileri, ağ ve aktarım katmanı protokollerinde (IP, TCP, FTP, UDP) bulunan verilere göre hareket eder. Katman 7 yük dengeleyicileri, istekleri HTTP gibi uygulama katmanı protokollerinde bulunan verilere göre dağıtır. Talepler her iki tip yük dengeleyici tarafından alınır ve yapılandırılmış bir algoritmaya dayalı olarak belirli bir sunucuya dağıtılır.

Bilgi Merkezi İçerikleri

Blog Yazıları

Bu site; deneyiminize yardımcı olmak, ürünlerimizi ve hizmetlerimizi kullanımınızı analiz etmek, tanıtım ve pazarlama çalışmalarımıza yardımcı olmak ve üçüncü taraflardan içerik sağlamak için çerezleri ve diğer izleme teknolojilerini kullanır. Daha fazlasını öğrenmek için: Gizlilik Politikamız | Çerez Politikamız